30 Ocak 2012 Pazartesi

PTT


Biz annemizden böyle gördük. Bizde yumurta eski bir tavamız var onda pişer. Altı muhakkak biraz yanar. Sarısını pişmiş sanarsın ama ekmeğini bandırdın mı bir yayılır.. Ama en güzelini annem yapar.  
Sevgimizi ifadenin bin bir yolu vardır.

Nefretimizi, öfkemizi saklamanın da bir o kadar güçlü nedenleri. Öfke de, nefrette  önce insanın kendisine zarar verir çünkü.

Hayal etmenin sınırı olmamalıdır ama bize öğretilen hep hayellerin de hudutlarının olmasıdır.

Çağan henüz çocuk. Sınırları neredeyse yok. Her gün yeni birini öğreniyor sınırların maalesef. Kaçırdığım bişey mi var diye bazen çok hayıflanıyorum, korkuyorum, O'nun çılgın gibi çılgın hayallerinin olmasını istiyorum. Çok hızlı öğreniyor.

Bu gece O söyledi ben çizdim. Ardınan hadi bakalım şimdi bu iki resim arasındaki farkları bul dedi. Meğer evlerin pencere sayını, kapı kollarını farklı çizdirmesinin sebebi buymuş. 2 resim arasındaki fark bulma ve labirentleri çok seviyor. Tubitak yayınlardan her ay çıkan Meraklı Minik dergisini çok seviyoruz. Neredeyse her sayıda bir oyun hediyesi var. Bu ay ki hediyesi Postacı oyunu. Akşamları postacı oluyoruz. Mektup zarflarının arka yüzündeki evlere mektuplarını bırakıyoruz. PTT bizim için ne değerli bir kurum. Bizim aşkımız PTT'de başladı canım bitanecimle. Ah o günler. PTT'nin önünden geçerken kalbimin pır pır uçtuğu günler, elele yürüdüğümüz o sokaklar ve PTT.

24 Ocak 2012 Salı

Tez vakitte...

Yaklaşık 1 sene önce bu zamanlarda bir dilek ama kaç vakte kadar yazmıştım. Şimdi yineliyorum bu söylediğimi. Ama bu sefer kaç vakte demiyorum. Tez zamanda inşallah diyorum.Bbunları yazarken bir yandan çok şaşırtıcı gerçekler duyuyorum tv den. Vücudumuzda yaralanmanın ardından kabuk tutma özelliği olmasa, hücre yenilenme ile yaralanan yada vücuttan kopan bölgenin aynen yenisinin vücut tarafından oluşturabileceğini tıpkı semenderlerdeki gibi. Hey allahım, yara hemen kabuk bağlarmış çünkü kabuk vücudun o bölgeyi enfeksiyondan koruma içgüdüsyle oluşturduğu yapıymış. Çağan'da bu akşam "Anne bu ayna neden ışığı yansıtıyor, anne yaa kattirimilyondan daha büyük sayı ne söylermisin nütfen diye yüzünü düşüre düşüre  ansiklopedik sorularla geldi. Ah çocuğum iyi ki google var değil mi? Siz hele hiç ansiklopedi görmeyecek nesilsiniz herhalde.

Dün ilk kez kan aldırdık kolundan. Ne ile karşılacağımızı bilmeden belki de bilirken Çağan'ın tepkisini kestiremeden gittik doktorun yanına. Ama sürpriz olmadı işimiz bittiğinde. Siz babanla yanımdan ayrılınca hemen bir mail döşedim babana oğlum hislerime dair. Aynı maili yarın sana da göndereceğim.

Kafam, duygularım, günlerimiz öyle dağınık, karmaşık ve toplanamaz geliyor ki bazı bazı. Bir makineye girsem, hepsini önem ve acil kodlarına göre sıralasa, yol haritamı çıkarsa, halletmem gereken her bir detayı böyle triko makinası gibi tıngır mıngır işlesem, halledebilsem.

30 yaş çok güzel derlerdi de inanmazdım bundan birkaç sene önce. Şimdi şimdi anlamaya başladım, her geçen gün toprağa ayaklarımın iyice geçmesi, süzgecimin deliklerinin küçülmesi ama sayısının artması. Kendimle takrar takrar tanışmalarım, gerçeğe aymalarım...

18 Ocak 2012 Çarşamba

Nefes

Bu akşam okulun pedagogu ile randevumuz vardı. 2 gündür aklımda bir sürü soru biriktirdim. Görüşmemiz 2 saate yakın sürdü. Soru işaretleri yerini yüzümde buruk bir gülümsemeye bırakarak, doymuş bir anne yüreği ile okuldan ayrıldım. Duyduklarım sadece Çağan'dan ibaret değildi çünkü. İçinde ben vardım, babası vardı. Hatta bizim anne babalarımız. Çocuklarımızda sandığımız, kaygılandığımız her bir duygu aslında bizim içimizde yaşattıklarımız. Bugün ortaya çıktığını düşündüğümüz, şaşırdığımız her davranışın tohumlarını bizlerin çocuklarımıza nasıl ektiği, onlara nasihat ile hiç bir şey öğretemeyeceğimiz gerçeği, ne istiyorsak önce bizim yapıyor olmamız gerektiği gibi çivi gibi saplanan gerçekler.

Ben dilini çok iyi kullanıyorsunuz bunun farkında mısınız diye sorunca Özgen Bey çok mutlu oldum. Çünkü bu kitabı okuduktan sonra çok şey öğrenmiştim, çok şey değişmişti bizim hayatımızda. Ben dilini öğrenmiştik, Teşekkürler Leyla Navaro "Gerçekten Beni Duyuyor musun?" Tüm anne-babalara ve olmak isteyen adaylara şiddetle tavsiye ediyorum...

Ve az önce Çağan'ı uyuturken yine benim tilkiler dönmeye başladı kafamın içinde. Yanına uzandım hemen dalıverdi uykuya. Yanından kalkmadan önce yüzüne baktım birkaç saniye, sonra burnumu küçük burnuna dayadım, ilk aklıma gelen şu oldu; insan başka kime bu kadar yakın, nefesini kendi nefesi sanacak kadar sıkılmadan durabilir,  ne kadar zaman dayanabilir? Deneyin bakalım çocuğunuzun dışında çok sevdiğiniz diğer yarınız sandığınız eşinizin burnuna dayayın burnunuzu kaç saniye kalabilir insan, ne kadar nefes almaya devam edebilir rahat rahat. Anneye-babaya, kardeşe nefes gibi muhtaç belki insan ama işte çocuk o nefesi ile boğan değil, nefes katan gibi, o küçük burnu tıkalı olduğundan çıkan minik horultusu ninni gibi olduğundan bu kadar işliyor insanın yüreğine, beynine, benliğine, her şeye...

17 Ocak 2012 Salı

Kutuları ananesi ve babanesi ile dedesine yaptık. Boyamasında Çağan'ın da tuzu var. Bir de mektup yazdı, koyduk içlerine postayla göndereceğiz. 2 akşamdır ışıklı kılıçları ile geziyor evde, gece yanına alıyor, sabahta okula götürecekmiş.

Hava oldukça, bolca soğuk. İzmir'e geleli 2 yıl oldu. Nasıl geçti yine bu zaman yazma gafletinde bulunuyorum. Karlı şehirleri kıskanıyorum. Biz gitmediğimiz sürece kar İzmir'e yağar gibi hiç görünmüyor. Rakım 2. Neyse gece gece yazacak bişey bulamadım geveliyorum.

Bilginize,

Fotografium Canon 600D profesyonel fotoğraf makinesi hediye ediyor! Yarışmaya katılarak Canon 600D , Manfrotto tripod ve Kata sırt çantası kazanma şansı yakalayın!

http://blog.fotografium.com/fotografium-canon-600d-hediye-ediyor/ / sayfasını ziyaret ederek yarışma hakkında diğer bilgilere ulaşabilirsiniz.


15 Ocak 2012 Pazar

Yeni oyuncaklar, yeni oyunlar

Pazar gecelerini sevmiyorum nedense. Pazartesinin arifesi olduğundan değil. Her defasında uykum gelmiyor ve bizimkiler uyuduktan sonra hacı yatmaz gibi dolanıyorum evde. Evdeki bu sessizliği de sevmiyorum. Hepimiz uyanıkken, birlikteyken o kısacık kendimle kaldığım anlar daha mutlu ediyor beni. Şimdi ikisi de uyuyor. Çıt yok, sadece klavyede parmaklarımın tıkır tıkır sesi.

Haftasonu bir de iki kutu yaptık, annanesi ve babanesine. İçlerine mektupta yazdık. Kurusun kutular posta ile yollayacağız.

12 Ocak 2012 Perşembe

Az biraz isteklerim. Hatırladıklarım.

İzmir'de Bozdağ ya da Spil Dağı'na hafta sonu kaçamak yapmak istiyorum. İnternette gördüğüm bloglarda marifetli hem cinslerimin yaptığı keçe, ahşap boyama, patchwork işlerinin hepsini öğrenip kendimize, aileme, sevdiklerime yapıp hediye etmek istiyorum. Dikiş makinası almak istiyorum, sonra annemin gelip, en az iki hafta kalmak suretiyle bana dikiş yapmayı öğretmesini isityorum. O güzelim kumaşlar nereden, nasıl bulunur öğrenmek isitiyorum. Fotoğraf kursuna gitmeyi çok istiyorum çünkü bilgisizim, sürpriz makinamın artık hakkını verme zamanı geldi. Kar görmek isterken bir yandan da bahar hayalleri kuruyorum. Söz aldım Hakkım'dan, bahar da önce Kaz Dağları'na sonra da Bolu'ya köyümüze gideceğiz, mutlak konaklamalı olarak.   Hem bir de İzmit'e ve Bursa'ya gitmek istiyorum.  Şimdi bu soğukta bizim soba ne güzel ısıtır iliklerimizi, uzaklarda özlediklerimizi görmekte ısıtır içimizi.

Faizlerin bir an önce düşmesini istiyorum. Ev almak istiyorum. Yeni evimizin neredeyse her bir köşesinin beyaz olmasını hayal ediyorum. Sadece oğlumun odasının duvarları mavi olacak, söz verdim öyle istiyor. Ama ders çalışma masasını şimdiden O'da beyaz istiyor. Siyah-kahverengi kötüymüş hemen çizilirmiş. Çok değil, zor hiç değil istediklerim aslında ama hepsi aynı anda düşmüyor işte insanın bahtına. Belli ki, zamanı var, sırasını bekliyor  her biri.

Hayırlı gelsinler, güç gelmesinler, mutlulukla gelsinler.





Not: Oğlum bir gün evdeyken benim için çizmiş sonra da babasına bana mail ile göndermesini söylemiş.

Not: Bir gün yine, bu resmi boyamış paint de, altına da "yrruyueı8"  diye yazmış. Babasına "bunu anneme gönderir misin seni seviyorum yazdım" demiş. Mail kutumda saklıyorum, canım sıkılınca açıp bakıyorum bazen, nasıl mutlu ediyorlar beni.





11 Ocak 2012 Çarşamba

Gece, Merve, gecemsi sabah

Kış'ın tek zor gelen yanı bu işte. Sabah kalkmak zor hatta sabah olduğunu anlamak zor. Yukarıdaki foto sabah 7 de çekildi. Hatta kalktığımda daha da karanlıktı etraf, ayılıp kendime gelene kadar aydınlanmış hali.
Babamız döndü çok şükür. O'nun yokluğunda Merve biz de kaldı. Nasıl özlemişim kız-kıza muhabbeti. Bekarlığımda öyle dolu dolu yaşadım ki, kız arkadaşlar ile vakit geçirmeyi. Çok iyi iki dostumu Bursa'da bıraktım geldim buralara. Ama evlenene kadar her haftasonu, gezme, eğlenme, alışveriş, muhabbet harla gürleydi. Evlenince işin rengi değişiyor istemedende olsa. Hele çocuk olunca, öyle kafana göre değil o küçük zatın bünyesine göre planlar yapıyorsun. Yine bebekken nispeten daha kolay, emzir uyut oh en az 2 saatin var. Ama olsun, "çocuktan sonra hayatım böyle değişti, şöyle zorlaştı" şeklinde buhranlarım olmadı, olmaz da inşallah. Biliyordum zor olduğunu, çünkü bir yaz ablamlarla tatile gidince ben kahvaltımı bitirdiğimde ablamın henüz başlamış olması bana çok şey anlatmıştı. Bu bir düzen çünkü, bakımı ile uzun süre sana muhtaç olan yavrunun ihtiyaçları tabi ki öncelikli olacak, ve de kıymetli.
Merve diyordum, kız arkadaş diyordum konu geliverdi yine çocuğa... İzmir'e geldiğimden bu yana ikinci kaçamak oldu bana. Ne güzel sohbet ettik, güldük, dedikodu yaptık. En son aylarrr önce Fatmanur, Elçin ve Burcu ile yapmıştık böyle keyifli kızlar gecesini. Merve'den söz aldım sayılır. O evlenmeden bir kez daha gelecek bize. Kadirşinas oğlum, babasının aldığı minik el fenerlerinden kırmızısını Merve'ye hediye etti. Merve ablası oynadı ya O'nunla, kıymet gösteriyor işte o minicik yüreğiyle.

10 Ocak 2012 Salı

Bazen uzanırsın, biseycik düşünmeden bakarsın tavana boş boş. Ama öyle nadirdir ki  kafanın bomboş oldugu anlar, kisaciktir ama tüy gibi hissedersin sonunda o boşluğu fark edince. Sadece tavandaki irili ufaklı sıva kabarciklarini görür gözlerin.

Nerden mi geldi aklıma gece gece. Çağanın yanına uzandım az önce, tavan dürttü beni ben ona, o bana baktık boş boş.

8 Ocak 2012 Pazar

Haftasonu


Tuttum diye bir oyunumuz var. Aklımızdan her hangi birşey tutuyoruz birimiz, diğeri de ne olduğunu sorularla bulmaya çalışıyor. Bu akşam yine oynarken, tuttu yine aklında birşey. Bir sürü soru; bizim evimizde mi, canlı mı, sıvı mı, diye sorarken, sıvı da değil, sert değil anne, havalı bişey, bir de orada yer çekimi yoktur, böyle kafamıza saskı gibi bişey giyeriz ama önü camdan görelim diye. Bana uzayı tarif ediyor, meğer tuttuğu uzaymış. Geçen hafta okulda uzay konusunu işlemişler :)

Bu hafta sonu, cumartesi günü yağmur havasının havası ile birşey yapmadan evde, pazar günü ise evimizi derleme toplama ile aklandık paklandık. Allahtan cumartesi akşamı ablam aradı da onlara gittik. Salı günü babası olmayacak. Ankara'nın yolları göründü yine çalıma. Uğurla gitsin, uğurla dönsün inşallah.

4 Ocak 2012 Çarşamba

H-Ç-B

Dün akşam eve geldiğimde montumu asarken fark ettim. Küçük odada babasının yeni aldığı kalemleri ile boyama yapıyordu. "İyi akşamlar oğlummm" diye seslendim. "İyi akşamlar bebek" dedi...
Ve bu akşam... Babası görevli olduğu için geç geldi. Tesadüf bu ya, erkenden uyudu bizim velet. Telefonda "uyudu Çağan sessizce aç kapıyı, az önce daldı" dediğimde çok üzüldü babası çok...

3 Ocak 2012 Salı

Çağan&Sarp gururla sunar.

Satranç bildiğini düşünenler :) Santranç zar ile tavla tahtasında oynanır... Geleceğin Garri Kasparov'larını büyütüyormuşuz da haberimiz yokmuş. Üstelik atlarımız, piyonlarımız her yöne, her hızda gidiyor mübarek.

2 Ocak 2012 Pazartesi

Zaman değirmeni

Şu an biri sorsa hayatının şarkısı, melodisi, sözleri ne diye; bir fonda çalan Fikret Kızılok'un Ama Babacığım derim, bir de Sezen Aksu'nun Sayım. Her dinlediğimde alıp götürmesi, gözlerimi yaşartması, gerçekliği... Ve ne güzel yazmış,

Bir gün gelip dünya sana uymazsa, değiştirmek eğer elden gelmezse....

Gülmek ne kadar kıymetli ise, gözyaşıda can suyu insan için. Her zaman değil elbet ama arada ruh bu cansuyu ile arınmalı...

Yılbaşı gecesinin ardından,

Tam bir curcuna ile yılbaşı gecesini geride bıraktık. Çok güzel fotolar var. Bir o kadar da eksik. O kalabalıkta çok kaçırdıklarım oldu. 8'e 8 toplam 16 kişiydik. Aaa bu da güzel tesadüf olmuş. Son doğan kuzenlerden sonra çocuk sayısı genelde yetişkin sayısını aşıyordu.

Güzel bir video hazırladım fotoğraflardan ama  yükleyemedim. Boyutu çok büyük. Bu gece yayınlayabilmek ümidiyle. Mehmet Erdem,  "henüz yaşım iki ama kendi halimde yaşarım giderim, kimseye muhtaç değilim, emziğimide emerim" tavırlarını hiç unutmayacağım. Çünkü bundan sonra ne zaman bir araya geliriz allah bilir. Şu bir gerçek ki, sen bayağı değişmiş olacaksın. Bu yaşlarda öyle çabuk değişiyor ki çocuklar biliyorum.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...