21 Mayıs 2011 Cumartesi

Alaçatı'ya gittik....


Küçük çocuğu yada büyümeyen çocuğu olanlar bilir. Evinizden dışarı çıktığınız andan itibaren her an bir kriz kapıdadır. Ya elinizi tutmaz koşar, uykusu başına vurur sürekli bağırır yada ağlar, karnı açtır ama her zaman bayılarak yediği yemeği bile yemez.

Bizde gittik ya Alaçatı'ya tabiki her anımız gülüstan değildi. Sabah kahvaltı tabağını hazırlıyorum sadece çikolata yiyecekmiş. Nasıl bağırıyor. Tabi ben böyle anlarda sükunetimi koruyabiliyorum genellikle. Babasıyla inatlaşmasını ne yapacağız. Zoru hep onunla. Babası O'ndan daha güçlüymüş yeni derdimiz bu. Bir yandan da itiraf ettiği de oluyor. Çok seviyormuş Hakkı'yı. Çünkü herşeyi tamir edebiliyormuş babası hem de herşeyi anne diyor hayranlıkla. Oğlum için şimdilik bir mucize tabi bu.

Yeni bir yer, yeni hayatlar, sokaklar görmek, aklıma yazmak beni çok mutlu etti. Oğlan gündüz gezerken uyudu. Biz tekrar tekrar yürüdük aynı sokaklarda. Sakızlı kahve içtik, yürüdük yürüdük. Kaldığımız oteli çok sevdim. Gittiğiniz yerde çocuk olmasıda işin ayrı bir hediyesi. Ne gece, ne sabah neredeyse bize hiç yanaşmadı hadi demedi. Çocuklarla doya doya oynadı. Hele kızlara ilk yanaşması vardı ki, hala gözümün önünde. Tüm sempatikliğiyle tek ayağının üstünde nasıl durduğunu gösterdi. "Hey arkadaşlar bakın ben nasıl duruyorum" Çocukların hesapsız, sualsiz, sebepsiz, acabasız masum diyalogları işte.

Bursa-İzmit dışında gitmek istediklerimizi hayal ediyorum şimdiden. Birgi, Bolu, Kaz Dağları... şimdilik bu kadar. Önce inşallah sonra tez zamanda diyorum yine.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...