31 Mayıs 2011 Salı

Bu hafta;

Dişimin tez zamanda iyileşmesini, sorunsuz Bursa'ya gidişimizi, aşkımın kolunun tez zamanda düzelmesini ve Oğlum'un yıl sonu gösterisini iple çekiyorum.

Not:Resimler Elçin'in makinasından. İlk kız kıza akşam buluşmamızdan. İzmir'e geldiğimden beri  yalnız dışarıda ilk aktivitemden. Güller  ise evin bahçesinden.

28 Mayıs 2011 Cumartesi

28.5.2011

Yorgun gecenin yorgun uyandığım sabahının akşamındayım....
Günüme renk olsun diye bir kaç haftalık sevdiğim resimlerden koydum. Çağan'da mutfakta bişeyler yapmayı seviyor. Kafamın tam tepesinin ortasındaki şu ağrıda bir geçse. Ne zaman kahvaltıda çay içmesem böyle oluyorum. Mega olsun ego bu seferlik. 2 resimde bizden koydum. Alaçatı'dan kalanlardan. Hakkı özellikle beni koyma dedi. Kırptım biçtim ben de resmi.
Önümüzdeki haftasonunu şimdiden iple çekiyorum.

24 Mayıs 2011 Salı

İlkler

Çağan keyifçi midir? Evet.
Rahatına çok düşkündür.
Pazar akşamı evde başbaşaydık. Babası arkadaşlarıyla dışardaydı.
Bir ara sesi soluğu kesildi uzun bir süre.
Baktım; eline bir kalem almış, açmış, tamir yapıyor.Öyle yaptı, evirdi çevirdi. Yeniden kalemi birleştirdi. Kontrol de etti yazıyor mu diye. Öyle heyacanlı gösterdi ki bana. 
Haftasonu ilk ağaca tırmanışını da yaptı. Minnacık çıktı ama olsun denedi. Fazla çıkmak istemedi indi hemen. Temkinli ya, canı çok kıymetlidir. 

Babası tam uyumak üzereyken geldi. Şöyel bir baktı;
-Nerde kaldın Hakkı :) dedi. 
-Çok geç geldin baba diye sitem de etti.  
-Eğlendiniz mi oğlum diye sordu babası.
-Evet baba çok eğlendik annemle, parkta gölgede gölgede oturduk dedi.

21 Mayıs 2011 Cumartesi

Alaçatı'ya gittik....


Küçük çocuğu yada büyümeyen çocuğu olanlar bilir. Evinizden dışarı çıktığınız andan itibaren her an bir kriz kapıdadır. Ya elinizi tutmaz koşar, uykusu başına vurur sürekli bağırır yada ağlar, karnı açtır ama her zaman bayılarak yediği yemeği bile yemez.

Bizde gittik ya Alaçatı'ya tabiki her anımız gülüstan değildi. Sabah kahvaltı tabağını hazırlıyorum sadece çikolata yiyecekmiş. Nasıl bağırıyor. Tabi ben böyle anlarda sükunetimi koruyabiliyorum genellikle. Babasıyla inatlaşmasını ne yapacağız. Zoru hep onunla. Babası O'ndan daha güçlüymüş yeni derdimiz bu. Bir yandan da itiraf ettiği de oluyor. Çok seviyormuş Hakkı'yı. Çünkü herşeyi tamir edebiliyormuş babası hem de herşeyi anne diyor hayranlıkla. Oğlum için şimdilik bir mucize tabi bu.

Yeni bir yer, yeni hayatlar, sokaklar görmek, aklıma yazmak beni çok mutlu etti. Oğlan gündüz gezerken uyudu. Biz tekrar tekrar yürüdük aynı sokaklarda. Sakızlı kahve içtik, yürüdük yürüdük. Kaldığımız oteli çok sevdim. Gittiğiniz yerde çocuk olmasıda işin ayrı bir hediyesi. Ne gece, ne sabah neredeyse bize hiç yanaşmadı hadi demedi. Çocuklarla doya doya oynadı. Hele kızlara ilk yanaşması vardı ki, hala gözümün önünde. Tüm sempatikliğiyle tek ayağının üstünde nasıl durduğunu gösterdi. "Hey arkadaşlar bakın ben nasıl duruyorum" Çocukların hesapsız, sualsiz, sebepsiz, acabasız masum diyalogları işte.

Bursa-İzmit dışında gitmek istediklerimizi hayal ediyorum şimdiden. Birgi, Bolu, Kaz Dağları... şimdilik bu kadar. Önce inşallah sonra tez zamanda diyorum yine.






16 Mayıs 2011 Pazartesi

Bahar

Bahar geç geldi, çabuk bitmesin. Pikniğe ya da parka gitmek acaba çok mu sıcak sorusunu sordurmasın daha. Şöyle 1-2 ay böyle gitsin havalar...

10 Mayıs 2011 Salı

Mutlulukla


Cuma akşamı eve geldiğimde beni kapıda karşıladı. Anne gözlerini kapa sürprizim var dedi. Koşarak içeriden yukarıdaki paketi getirdi. Heyecanla açtı gösterdi. Beyaz bir havlu üzerine boya ile el ve ayak izini çıkarmışlar okulda. Öğretmenleriyle kartta hazırlamış. O an ki duygularımı tarif edemiyorum. Aslında her annenin hissettiği duygulardan. Her anne kavramı girince işin içine sıradan bir durum. Oğlum'un benim için yapmış olması ise çok özel. O, şu, bu günü işin süslü yanları. Zaten annneeeeeee diye size seslenen bir hayat varsa yaşamınızda, sağlıklıysa, O'nun için yemek yapabiliyor, top oynayabiliyorsanız bu en büyük hediye. Her an şükredilmesi gereken bir lütuf.

8 Mayıs 2011 Pazar

Şirince köyüne gittikkkk


İzmir'in Şirince köyü. Ziyaretçisinin fazla olması sebebiyle, bakirliğini korumaya çalışır gibiydi. İşin ticari yönü bayağı gelişmiş. Buna rağmen evlerin, sokakların, hayvanlarının dokusu çok bozulmamış. 5 saate yakın yürüyerek gezdik, sokak sokak... Oğlumuz elbette yoruldu. Bir kucakladık, yemeğini ve dondurmasını yiyince tekrar kendine geldi, koşturdu.

Epey gezdikten sonra, hiç dönmek istemiyorum dedim Hakkı'ya. Eee hadi gel bir de şuradan yürüyelim dedi. Bir tur daha yaptık dar sokaklarda. Oğlumuz meyve şekilli sabunları çok sevdi. Babası kahvaltı yaptığımız yerin bahçesinde asma yapraklarını gösterdi. Bir avuç topladık. Eve gelince sardım hemen. Malum bizim oğlan sarmayı çok seviyor. Bir tabakcık oldu işte. Sondan bir önceki resim hakkında yazmasam olmaz. "O elin niye dışarıda Hakkıcım deyince birde tespih aldı eline :) Havalar çok ısınmadan, bir cumartesi günü daha mutlaka...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...