30 Eylül 2010 Perşembe

Ortada kamyon var yandan geç,

           Bi kamyon var, ağır mı ağır, çekil desem freni patlak, tamir edelim desem ııh ııh etmiyecek belli gönlü yok çekilmeye, etraftan yardım istesek, ama kimden, güçleri yeter mi kamyonu kenara çekmeye, yada sabırları yada yürekleri, sonra demesinler bak biz çektik kamyonu diye, eee diyorlar ya bazen. Kocaman olmasa bu kadar bilirim yapacağımı da benden büyük, heybetli, beden gücü yeter mi buna, çekici mi çağırsam, yok ki bunu çekebilecek bir çekici, nerden çıktıki durup dururken, öyle yemyeşil çiçekli bir yoldu burası, öylece yürüyordum oysa, çok neşeli, dank diye geldi durdu yolun ortasında.
           Nasıl geçicez şimdi burdan, mutlak bir çıkış yolu olmalı, bu yolu biliyormuyum, hayır belki de daha önce denedim ama çıkamadım, eee çıkamadıysam ne yapıcam, offf her cevap bir soruyu arkasında getiriyor. Kim bilcek nu kadar çok şeyi, her sorunun cevabını ! Bilmese de öğrenmek için kim çabalayacak.
           Canım oğlum, belki çoook büyüdüğünde belki de okumaya başladığında hemen okuyunca soracaksın bana ne bu yazı diye, o zaman anlatırım sana bitanem...

Not:Küçücük oğlum, yeşil kuş ben olayım, uğur böceği de sen, yaşıl?

25 Eylül 2010 Cumartesi

Gece olurken, gün ağarırken,

Kanadımın altında öylece otururken, yeni aldığım sürpriz kutu ve içindekileri yine baş köşemize koymuşken, gece oldu, uyuduk. Sabahında ise siz uyurken 7'ye doğru uyandım, yatak odasının camından baktığımda dolunayı gördüm, parlaktı ama  gitmek üzereydi, senin için çektim, yanına geldim, üstünü örttüm. 20 dk sonra kalkmak üzere yattım, babana sarıldım. Uyandığımızda dolunay kaybolmuştu. Sen, ikimizede "günaydın öpücüğü" dedin, yanağımıza kelebek kondurdun, evden çıkmadan önce evimize dolan güneşle seni çektim....

19 Eylül 2010 Pazar

Sümüklü bücek duvarda gezecek, annesi onu çok çok sevecek...

Neredeyse tüm çocukların huyu. Uyku kapılarını çaldımı, önce hoplama tepinme, anne babanın tepesinde gezinme, uyku açma turları, tam dalacakken kalkıp oturmalar, su isteme, yastık beğenmeme, oda değiştirme derken cumartesi gecesi 00:30'u ettik. Her defasında tamam şimdi dalacak derken tüm marifetlerini sergiledin. Tabi 2 bardak ballı sütün etkiside vardı keklik gibi ordan oraya zıplamanda. Burnunun hor hor çeşme halini açmıyorum uzun uzadıya. Ak kuzum, 11'i geçtikten sonra dedim kendi kendime, haftasonu, uykuyu tutturamadı, ne sen sinirlen, ne de oğlunu üz. Çok güldük, sen çok eğlendin oğlum. Sen uykunun etkisi ile ben de seninle el ele diz dize olmanın keyfiyle her bişeye güldük. En son babana "beni yak odasına götürür müsün baba" dedin. Bu cümlenden 5 dk sonra uyudun.  

18 Eylül 2010 Cumartesi

Çoklu çocuklu

Yemek olduğunu sandığı her şeye mammam diye numaradan ağlayan kapıncada mamayı susan, yürümeye çalışan ancak gövdesini ayakları taşımadığından zor ayakta kalabilen, annesini görünce tek hamlede kendini sağa doğru atan, ağzına doğru yiyecek uzatınca buna da kendini atan, uyku vakti gelince makamına (ana kucağı) geçip orda yarım saat kadar etrafa bakıp, dedeler gibi yavaşça uykuya geçen gördüğüm en huzurlu çocuk. Dağlara taşlara tık tık, maşallah olsun sana.
Bir kuş Beren'in elini ısırmış. Geldi bize sürekli; eline gösterdi, o sıra ürkek bakışlarını takındı, ardından huf fuf dedi. Kafamız şişti valla. Tabi Sude'nin kuşlarını her gördüğünde başa sardı.
Canım oğlum, ezelden seversin İrem'i. Ama nasıl sevilmezki. İnsanın böyle çocuğu olsun 3 de doğurur 5 de. 2 kardeşine de anne şefkati ile bakan, annesine hiç itiraz etmeyen, ufaklarla yaşıtlarıymış, akranlarıylada cızırtısız oynayan, Çocukta diyemiyorum ya sana artık İrem'cim. Koca kız oldun, elbiselerimizi paylaşır olduk.
Ayşem; bi kızdın mı bir çatarsın ki kaşını yanına yanaşamayız. Sessiz sessiz oynarsın, sonra birden gözüne kestirir "benim benim" diye başlarsın. Sarp'sa zaten inatlaşmaz o döner arkasını gider.Amma Çağan olunca bir tane daha "benimmmm" çıkar ardından. Hadi ayıkla pirincin taşını. Bir de ağlamaya başlarsan  yandık. Hem küçük, hem kız, hem cadı. Çağan inatçı. Hangisine laf analatım. Sabırlı olduğumuzda sorun yok. Çorabını kendi giyen, daha 3'üne bile basmamış küçük abla, kara Ayşem. Senin kara gözlerini, lüle lüle saçlarını gördükçe hep derim kendime; "böyle bi kızım olsun :)

15 Eylül 2010 Çarşamba

2009:Tuğruk, 2010:Turgut

Son 2 yaz Dalaman'a gidişimizde hep Turgut'la oynuyor oğlum. Geçen yaz Tuğruk'du. Artık tam adıyla Turgut. Az gördüğünden mi yoksa Çağan'dan 3 yaş büyük olmasından mı bilmem hiç kavga etmeden saatlerce diyebileceğim kadar uzun süre oynadılar her gün. Belki bir kez Turgut'un sesini duydum mız mız diye o da1-2 dk sürdü.   Son gün arkadaşlığı için teşekkür ettik ayrıldık. Kısmetse seneye tekrarı.
Hayat bir kez daha kısmetse demeyi, planların nasıl bertaraf olabileceğini öğretti bana. Arife günü yolla çıkmışken sadece 40 dk sonra geri döndük. Ablamın kayınvalidesi, benim için Fatoş Teyze, 1 asırlık ömre 22 kala ayrıldı. Son 2 senedir yorulmuştu zaten.  Belki de hayatımda gördüğüm en görgülü, ilerlemiş yaşına rağmen en güzel kadındı. Hayata bağlı, kendini seven, güzelliği ile görenleri kendine hayran bırakan bir kadındı. 60 yılı aşkın hayatı paylaştığı eşine kavuştu dedik böyle avunduk. Ve biz bayramda Babamın mezarında olmayı planlarken, Fatoş Tezyninkindeydik.

Bugün ise içim buruk götürdüm  okula oğlumu.
Sabah kaç kez "Anne bak bişey şöylücem şana. Babam işe gitşin, sen gitme yaşıl?" dedin. Gözyaşımı senden sakladım oğlum. Sadece "2 gün kaldı oğlum tatile, işe gitmek zorundayız" diyebildim.  Bu kadar ufak ayrıntılara takılıp üzülmemem gerektiğini çok iyi biliyorum. Bazen duygular tavan yapıyor ondan herhalde. Oysa biraz burnunun akmasından halsizleştin, sende nazlanmak istedin. Bunu da biliyorum ya.
G³ Bursa'ya bugün dönüyorlar. Günlerdir teyzene taşınmalarımız bu akşam olmayacak. Bakalım sen ne diyeceksin bu işe. Akşam hep birlikte göreceğiz.

8 Eylül 2010 Çarşamba

Çanta küçük ama Mutluluğu sığmayacak kadar büyük.

Tatil bitti. Bu resim Salı'dan. Sabah okula giderken. Son 3 gündür okula gitmek istemiyorum diye mızırdayan sen, çanta ile çark ettin heyecanla çantanı ve gözlükerini kendin taktın. Nurcan Teyzen seni bir kez daha 12'den vurdu. Koltuğuna bile çantanı çıkarmadan oturmak istedin. Yüreği kocaman "Yurcan Teyzesi" teşekkür ederiz. Hani bigün almıştın ya oğlumu okuldan erkenden, sonra evine götürüp havuza da sokmuştun. Biz banyoyu bile zor yaptırırken. Yanında da yüzme kostümlerinide tedarik ederek. Hep düşünürsün zaten sen bizi. Sonrasında akşam evimize dönerken Çağan "Anne benim yeni biy annem var demiştide. Benim gözler kocaman olup, "kimmiş bakalım yeni anne" dediğimde cevabı "hııı ıııım Yurcan Teyzem" demişti. Sude ve Sarpla birlikte onada annem diye hitabından olsa demiştik Çağanca. Bana göre de  evlatlarından ayırt etmediğinden. Sanırım bu kan bağıylada ilgili. Benim içinde tüm yeğenlerim en az çocuğum kadar sevilesi. Ömrüm boyuncada en az oğlum kadar sevip kollayacağım çocuklar onlar.  8 tane bile olsalar. Yarın yolculuk var. Önce Bursa, İzmit'de anaanneye ve Bolu'da Babama. Ah Babacığım ne kadar uzun zaman oldu.  Çağan'ım dedesiyle tanışacak. Mezarı başında bile olsa.

Not:Haftasonu benzin alırken, arabayı yıkatalım dedin. Girdik makinaya hem ürküyorsun, hem kendin istiyorsun.

6 Eylül 2010 Pazartesi

Bu haftasonu,ilaç içmekten yorulan bedenimi dinlendirirken sessizlik oldu bir an evde, cır cır böceğim ötmez oldu, sana bakayım diye geldiğimde, kapıdan bakınca sessizce geri dönüp makinayı alıp çektim resmi. Kara çalım uyumuş, kuzucumda uyumak üzere. Her fırsatta babana böyle sarılasın var farkındayım. Az önce seni uyuturken aklıma geldi. Daha yaşında bile değildin, anne sütü ile beslendiğin zamanlarda bir ayağınla hep babana bir çalım atardın. İlk gördüğüm anda çok şey vardı ya kafamda, iyice donuklaştım düşünemez oldum. Öğrencilik yıllarımda yazılıda kompozisyondan kopya dağıtan ben 1-2 cümle kurmayı beceremez oldum. Ya yaşımın artık 3 ile başlıyor olmasından ya da tembellikten, az okumaktan az düşünmekten.  Kuzucum, pamuk oğlum, pek direndin odanda uyumamak için. Sana kalsa gece 12'yi bulurdun. Ama anne kararlı, slogan belli "saat 10 yatağa kon" Baban vicdan yapmadığı sürece ağlamalarına anne seni tatlı tatlı uyutucak masallarıyla...

Tatil biterken,

Tatilin son günü... Hakan'ın davetlisi biz kahvaltıdayken. Küçük patilerinle yumurtanı kendin soydun. Neredeyse yüzünden büyük dondurmayı hüplettin. Yemek boyunca yanımızdan ayrılmayan mırnavı pek sevdin.

4 Eylül 2010 Cumartesi

Sarsala 2 ve 3. gün

Her Sarsala'ya gidişimizde arılarla haşır neşirdik. Bir keresinde anne nasibini aldı. Hem de mekanı terk ettikten sonra, arabanın  içinde. Seni sokmadı ya. Canı tatlı sen artık ne nazlanırdın hem de nasıl. Ben doyamadım bu yaz, baba da doyamadı. Sen zaten ağladın İzmir'e gitmeyelim, denize gidelim diye. Neyse biz yaz bitmeden 1-2 sefer daha yaparız...

2 Eylül 2010 Perşembe

Ölüdeniz, tekne, su kuşu

    
Su kuşları  bütün gün suya dalıp çıkarlar ancak onlara hiçbir şey olmaz. Su kuşlarının kanatlarında suyla temas ettiğinde tüylerinin birbirine yapışmasını önleyen bir yağ vardır. Bu sayede kuşlar suya rahatlıkla dalar ve çıkarlar. Çağan'da  bir su kuşudur ancak bu yağdan yoksundur. Bu nedenle diğer su kuşları gibi yüzmek için dalış yapmaz kolluklarını takar ve gidilen her koyda (Uyuduğu için bir koyda denize giremez) hoop denize atlar.

Üşenmedim netten "su kuşlarının" yukarıda yazan özelliklerini buldum. Ben yoruldum girmedim, soğuk dedik dinletemedik. Biz nasıl keyifliyiz babanla senin bu kuş halinden o ayrı tabi. Kışın o kadar çok hastalanınca Zerrin Teyze bol bol denize sokun demişti. Onu bile söyledin "anne doktoy bana denize çok giyşin dedi". Sarsala'da Defne ile güle oynaya oynayan sen, bir arabayı paylaşamadınız. Sen dedin benim, Defne dedi "sıya bende".  Akşamdan yanına birkaç araba alırız diye planlamıştım oysa.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...