28 Şubat 2011 Pazartesi

Uçurtmalar...


Küçüğüm,

Dün yanında biz olmadan ilk alışverişini yaptın.  İkea'da kurabiye istiyorum dedin. Parayı verdik eline, yolladık kasaya. Kim bilir nasıl istedin duyamayacağımız kadar uzaktaydık ya sana. Sadece göz hapsimizdeydin. Para üstünü ve fişi alışını gülerek mutlulukla takip ettik. Yanımıza geldiğinde 10kr para üstünü bize vermek istedin, cebine koydurduk. Ak kuzum nedendir bilmem hep bebeklik resimlerini koymak istiyorum buraya. Ah ne çabuk geçiyor zaman. 

Seninle de paylaşmak isterim ki, bu şarkıyı dinledim yazarken, ne güzel sözler, ne güzel müzik.

25 Şubat 2011 Cuma

Bir telefon ile bu kadar keyiflenir insan,

Ofisten 10 dk sonra çıkacağım. Az önce telefon çaldı;

-Aloooo
-Efendim oğlum
-Okulda arabalarım kaldı, gelirken alır mısın?
-Tabi alırım
-Anne babam balık almış sen sakın alma balık
-Peki oğlum
-Şimdi kapatıyom bu kadar söyledim hepsini
-Seni Seviyoruuuummmm oğlum
-Seni seviyorum anne
-Hadi anne sen kapat

Kendi hiç kapatmaz telefonu. Muhakkak karşı tarafa söyler sen kapa diye. Koca adam oldu kocaman...

Pistolum,

Bugünlerde O'nun haricinde hiç birşeyle ilgilenmemize tahammülü yok. Bizimde sürekli O'nun yanında olmaya tahammülümüz yok. Yukarıda bıyık, aşağıda sakal hesabı. Geçecek biliyorum, sürekli bu cümleyi tekrarlayarak avunuyorum.

Dün gece odasında çekmecelere sıkışmış tüm kitaplarını topladım, salondaki kitaplığın 4 gözünü onun için boşalttım. Kendi kitaplarını bile düzenlememi istemiyor. Rastgele kitapları dizip, hadi oyun oynayalım dedi. Açıkça söyledim oyun oynamak istemiyorum, kitaplarını buraya güzelce yerleştirmek istiyorum diye. Yeterince oynadığımızı sanıyoruz zaten babasıyla. Biraz da kendi kendine oynaması gerekmiyor mu? 

Okulda yılbaşı haftasında resim çekilmişlerdi. Bu resimlerle her çocuk için takvim, kupa, saat yapıldı. Çağan'ın Mart ayında yanındaki fıstık Aysema. Dün gecede bir ara kendi kendine "pistolu Aysema" diye konuşuyordu. Pisto nedir bilmiyoruz. Çağan'ın kendi kendine söylediği komik bulduğu kelimelerden biri.  

İzmir'e kukla günleri geldi. Sağolsun babamız buldu netten. Programı çıkardım, kendimize göre programladım. Bir de Çükütüm ile Sude'yi de kattık mı kafilemize eğleneceğiz bol bol.     

23 Şubat 2011 Çarşamba

Aysema&Ali

Cumartesi sabahı kahvaltı yapıyorduk. "Anne dışarı gidelim orda kahvaltı yapalım ya havalanırız biraz" demesi çok hoşumuza gitti tabi. Çünkü biz gezmeye gitmeyecek olsak bile elimizden geldiğince onu dışarı çıkarırız, "biraz havalanalım hadi" deriz. 

Dün gece de Çağan farklı şekilde ifade etti duygularını ilk kez. Yine uyumadan önce, uyku saatini epey bir geçtikten sonra döküldü kelimler ağzından. Geçenlerde doktora götürmüştük onu, ordan başladı sormaya;

-Anne doktora gitmiştik ya hani biz doktor neden iğne yapmadı bana?

-Çünkü senin hastalağını şurup içince geçebilecek bir hastalıktı dedim.

- Anne bişey söylücem sana yok yok söyleyeyemem dedi, bir buruk baktı yüzüme,

En yumuşak ses tonumla söyle anneciğim bişeyemi üzüldün diye sordum.

-Evet üzüldüm anne Ali'ye doktor iğne yapmış dedi dudağını büzerek, üzgün bir şekilde.

O kadar konuşmamızın üzülmesinin sebebi buymuş. En sevdiği arkadaşının iğne olmasına çok üzülmüş. Ak kuzuma sımsıkı sarıldım, iğne olmanın Ali'yi daha iyi edeceğini anlattım. Ardından Ali'nin son günlerde onunla lego oynamadığını, hep Mert'le oynadığını Mert'i sevmediğini söylemez mi?

Daha bu söylediklerine cevap bulmaya çalışırken gevelerken bir bomba daha patlattı. İlk aşk mı deseki ilk karşı cinse ilgi duyma mı desek bilemedim de,

-Anne bişey daha söylicem, ben Aysema'yı çok seviyorum..............  

Dün gece  ilk kez benden utandı Çağan. Bunu söylerken yüzünü elleriyle kapadı açtı, gözlerini kırpıştırdı. Sıkıldı.

Sadece dinledim O'nu, böyle sevdiği arkadaşlarının olmasının ne güzel bişey olduğunu, arkadaşlarının da onu sevdiğini, bundan çok mutlu olduğumu ifade ettim. sonrasında huzurla daldı uykuya. Meğer kurtları varmış içinde dökünce rahatladı.

Aysema baban da demişti bana Çağan diyor bizim kız evde hep diye. Kumral güzeli çitlembik Aysema :) 

21 Şubat 2011 Pazartesi

Dün gibi de değil, çok eskide değil, ne şimdi bu?

Şimdilik 1-2 yıl geriye dönüp "vay be ne çabuk geçti zaman, daha dün emekliyordu" gibi cümleler kuruyoruz. Ya 15 sene sonra, hangi resimleri koyacağım buraya. Yine birkaç sene öncesine gidersem mazi diye, ergen ! bir Çağan olacak resimlerde.

Cuma akşamı veli toplantısı vardı okulda. Toplantının sonunda yaratıcı drama yapıldı. Çocuğumuz ile olan ilişkimizi üçüncü bir ağızdan anlatmamız istendi. Ben sadece -her anne baba gibi- çok endişeli bir anne olduğumu söyledim. Bir de vurdunduymaz bir anne olmak istiyorum aslında diyordum ki, Çağan'ın öğretmenleri hoş bir tebessümle yanıt verdiler; çok koruyucu düşkün bir anne desek daha doğru olur. Okula oyuncak götürme günü 2 ye çıkartılmış. Bir de Çarşamba günleri kitap günü. Branş öğretmenleri ile yaş grubu öğretmenleri, çocuklar için durum notu altında soru-cevaptan oluşan çocukları anlatan tablolar doldurmuşlar. Şaşmadım okurken. Okulda bir kuzu olduğunu az çok tahmin ediyordum ve duyuyordum. Oğlumuzun bütün nazı bize değil mi zaten. 

Toplantı da Çağan'ın en sevdiği arkadaşı, Ali'nin annesi ile tanışmak, Ali'ye nasıl değer verdiğimizi paylaşmak, Elif ve Aysema isimli iki kız arakadaşının evde Çağan'dan çok bahsettiklerini bizzat anne-babalarından duymak, üstüne birde öğretmenin sohbete katılıp, kızların gözdesi Çağan zaten esprisini duymak keyfime keyif kattı. Sabahtan beri ağrayan başımın ağrısını ve karnımın gurultusunu unutturdu.

Bugün ise son aldığımız pappalarının parçalanması sebebiyle yenisi almak için çıktığımız alışverişimizden pappa almadan döndük. Ama oğlumuza dergi, araba, kıyafet alıp döndük. Önceden vitrinlere yapışan ben çoktan unutmuşum bu duyguyu. Gözüm daha çok çocuk mağazalarında. Bugün en çok çocuk dergi reyonun önünde vakit geçirmemden belli değilmi bu. Alt tarafı dergi al çık değil işte. Eğlenir mi, eğiticimidir, yok çizgi film karakteri çok baskın olmasın, öğretirken sıkmasın diye kılı kırk yardım kendimce. Sonunda almaya karar verdim, bu sefer de baba faktörü girdi işin içine. O da başka dergi beğendi. Yok almayalım bir tane yeter dedimse de dinletemedim tabi. Babasıda seçti bir tane.

Eve dönerken sordum, "beğendin mi oğlum aldıklarımızı, içine sindimi? evet anne tekeştür ederim" dedi. :-) :-) :-) gülen yüz evimize döndük.

16 Şubat 2011 Çarşamba

Yavrucell

Benim de çok eğlendiğim bir oyunumuz var bizim. Bir gece uykudan yine ! dili dolanırken anlatmaya çalıştığı şeyden farklı birşeyler söyleyince ben de aynısını yapmıştım çok gülmüştük. İsmini de oğlum koydu, şakalaşmaca. Bazı geceler "hadi anne şakalaşmaca oynayalım" diyor.
Uzanıyoruz yatağa, önce O başlıyor,
-Tabi tabi araba duvarda uçtu,
-Yok yok bir elin nesi var iki elin sesi,
-Tabi tabi gözlerim mor oldu benim,
-Yaa tavandan su damlıyor, ..................
şeklinde birbirinden alakasız cümleleri sırayla söylüyoruz. Oğlum her söylediğimin ardından bir şaşırıp bir gülüyor ben de onun söylediklerine.  

İnsanoğlu garip varlıklarız biz. Şimdi annem bizde ya, rahatlığın dibine vurmak üzereyim. Kimse yokken, ütüyüde yapıp yerleştiren ben, her seferinde biri ütülese de öyle hazır olsa diye gözetlediğim çamaşırları annem dün bitirmiş, bu defa da  yerleştirmek zor geliyor. Tembelliğin hemen de nasıl dibine vuruyoruz. Alışmaya da bu kadar meyilliyiz.

Ve bu sabah uyandığımda birden aklıma şu geldi; ben 2-3 gündür oğluma hiç canımınnnnnnn caaaanııııı diye haykırmadım.

Buradan bağırıyorum Çağan evdeki gibi hem de "canıııımınnn canııııııııııı yaaaaaaaaaaavvvruuummmm" 

13 Şubat 2011 Pazar

Bahar çabuk gelsin, daha çabuk

Bu haftasonu kendimi iyi hissettiren, sayılı bir kaç an,

-Oğlumla hamur oynarken, dalıp kendi kendime yaptığım küçük renkli pastalar, şeker hamuru nasıl yapılır öğrenip bu işe sarsam mı?

-Bu gece, arabalı çarşaflarını serdim, arabalı pijamalarını çıkarttım temiz temiz, Sonra da "bak arabalı çarşafların ve pijamalarını hazırladım" dediğimde oğlumun yüzündeki mutluluk.

-Yatağını hazırlarken mutfakta takır takır bişeyler yapıyordu, meğer bana ve kendine su koyuyormuş.Taşıdı bardakları odasına karınca gibi, kahve fincanındaki su benim içinmiş.

-Yeni sevdamız basket. Baskete gönderin beni diyor. Babası basket topu aldı cuma günü en güzel zıplayınından, bir baktım onunla oturup onunla kalkıyor.

48 saatte yaşadığım, yüzümü gülümseten, kısacık anlar. Tesellim şudur ki, bu gülümsemeler yüreğimde yaşamaya devam eder, mutlu olmaya da sebep olur.  

11 Şubat 2011 Cuma

Uzun ayaklı, küçüğüm...

Bilgisayarın başına geçtiğimde ne çok şey vardı aklımda yazacak. Resim seçerken uçtu gitti. Uykuda çöktü üzerime. Hiç iyi resimler çekememişim. Zaten az çekmiştik bu hafta, onlarında çoğunu beğenmedim. Yarın sabah ilk fırsatta hepsini canlandırıp zihnimde yazacağım. 

Resimlere dair kısa notlar eklemek istediğimden,

-İlk resimdeki su sebilini İzmir'deki bir elin parmaklarını geçmeyecek çıtır arkadaşlarımdan Merve Teyzesi :) aldı oğluma. (Allahım şimdiden bu satırları okuyunca Merve'nin sesi duyabiliyorum.) 

-Bak bu cümlenin hemen ardından (çıtır kelimesi çağrıştırmıştır) bir soru beliriverdi beynimde; ben ne zaman 30 yaşımı devirir yaşa geldim. 2 ay kaldı. Oysa, hislerim, umutlarım, ruhum hala 25.

-Uyku öncesi, cevizleri kendisi kıran küçüğüm. Öyle hoşuma gidiyor ki bu faydalı yiyecekleri yemen. Hele şu sıralar kuru üzümcü oldun iyice.

-Çok uzun zaman sonra pazara gittim bu hafta mesela. Hem de kıyafet pazarına. Öyle güzel şeyler aldım ki oğluma. Tezgahta ne varsa ellerken, kalabalıktan, sesten, beynin allak bullak olmuşken, birden eline çok beğeneceğin bir şey gelir ya. Benim elime ne çok şey geldi bu sefer.

-Ve yine dün geceden, babasıyla araba oynarken ve uyku öncesi demlenmeleri. Sonunda da mutlu son. Zamanında ve huzurla uyuyan bir çocuk demek (çünkü gündüz hiç uyumamıştır, gece 10'a kalmadan kendi gider yatağına tıpış tıpış) tam vaktinde paydos yapan rahat ebeveyenler demektir. Ve nadiren de olsa, huzurlu ve erkenden uyuma lüksünü yaşatır anne-babaya.  
 

9 Şubat 2011 Çarşamba

Moralsizlik,

Hiç keyfim yok, grip olacak gibiyim diye 4 tane ilaç içiyorum daha fazla ilerlemesin diye. Sürekli bir ilaç kokusu duyuyorum bu yüzden. Şuan sadece evde oğlumla olmak istiyorum. O'na da bulaşır korkusundan dün gece yüzünü öpemedim bile. Sarılmam bile öylesineydi. Anlattım ona da doktorun fazla çocuğuna yanaşma senden hastalık geçer dediğini. Ah ak kuzum benim. Yakında annen izin alacak başbaşa bir tatil yapacağız seninle.


5 Şubat 2011 Cumartesi

Sürpriz...

Yaşadığın anı, günü seversin ama seni oraya getiren aslında sevimsiz bir nedendir ya, tam da öyle bir  akşam yaşadığımız. Eniştemiz ufak bir rahatsızlıktan dolayı birkaç gün hastanede yatacak. Biz ablamdayız.Annem de  geldi. Haftasonu çocuklarla kalacağız. Sude ve Çağan ananelerini odaya hapsettiler 1 saattir oyun oynuyorlar. Sarpım uykuda. Çok nadir görülmekle beraber 8 uyudu. Hemde koltukta kanadımın altında. Once yanına çağırdı beni 10dk sonra nefesi derinleşti hemen anladım uyuduğunu. Ah çüküt Sarp  ne tatlı bişeysin sen. Makinam yok. Hiç resim çekemedim. Ama  oğlumun en sevdikleri Sünger Bop ile  Tom ve Jerry' i koydum. Bakugan'sa Sarpımızın en sevdiği. Yarın gece de oğlum sürpriz yapsa 8 de uyusa nasıl olur ki. Sürpriz olur bu sürpriz...

3 Şubat 2011 Perşembe

Az kaldı, az...

O'nun en kıymetlileri. Günler önce, evdeki mor çalar saati gösterip, demiri sağa sola vuran şekilde olanından almamızı istedi. Geçenlerde İkea'yaya gittiğimizde o uyurken bulduk, aldık. Babası tren setine ilave de aldı. Eve dönünce gösterdik. aman ne mutlu oldu. İlk gece saati elinden bırakmadı. Şimdi saat odasında, slonda, banyoda geziyor. Arada bir de bize soruyor nerde diye. Kendi saatin sahip çık diyiverdim en sonunda.

Bebekken ne çok izlerdi Gece Bahçesi'ni. Şimdilerde çok meraklı değil. Maka paka ile Igıl pigıl taa o günlerden. Aldığımız gün bile dün gibi aklımda. Oysa 2 yılı geçti. Biz daha mutlu olmuştuk bulduğumuza.

Zaman ya sandığımız gibi su gibi akıp geçiyor, yada aynı olduğundan günler anlaşılmıyor.

Hastalığımız geçmek üzere. Geçen akşam ilaç saatinde kendi içti şurubunu. İlaç içmeye meraklı çocuğun, ilacı sevmeyen annesi.

Haftasonuna 1 gün kaldı, hava kapalı, yalancı bahar gelse bari bir an önce. Öyle gidesim var ki Şirince'ye. Sadece yeleklerimizle gidip, güneşin ısıttığı, gölgedeyken hafif üşünülen bir gün olsun istiyorum. Sabah erkenden uyanıp, hava kararana kadar gezmeyi istiyorum. Bir termos çay, meyve, süt, akşamdan yapılan bir kek, bol oksijen, bol gözleme, bol resim, en çokta el ele yürüyüş.

2 Şubat 2011 Çarşamba

Duygu raporu,

Gurur, sen ruhunu okşayınca insanın ne güzel bişeysin,
Öğrendiklerini bizimle paylaşması öyle keyifli ki, neredeyse her akşam bir şarkı söylüyor, ama nasıl geçti neler yaptınız sorusuna pek cevap vermek istemiyor. Onu şaşırtacak ya da üzecek bişey olmadığı sürece, okulun kapısından çıkınca yaşadıklarını orada bırakıyor bence.

Oğlum, başarı seni nereye götürecekse hep böyle rengarenk ardında bıraktığın bişeyler olması dileğiyle...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...