29 Şubat 2012 Çarşamba

Ben O'nu uyumuştur diye sanarken,

 Usulca bir kalp çizmiş bana.

Görünce beni karşısında, oturtturdu hemen yanına. Toplama soracakmış bana. İlk matematiği. Rakamlarının şekline bayıldığımmmm....

25 Şubat 2012 Cumartesi

Gecenin güncesi

2 aydan daha az bir zaman kaldı 5 yaşına. Çağan'a sorsan zaten 5 yaşında. 4 ya da 4,5 a kızıyor. Ne yapsın yavrucağım haklı; okulda 5 yaş grubunda.

O'na sarıldığımda hala süt kokusunu alıyorum, doyamıyorum... Hadi 26 ay emdi, süt kokuyordu her sarıldığımda, peki ya şimdi; acaba böyle duyumsamama sebep benim hipokampusum mu?

Çok uzun zamandır uzuuun olan saçlarımı kıssacık kestirdim dün akşam. Sanki saçlarımla birlikte 5 kilo gitti başımdan. Bir süre yıka ve çık lüksünü yaşayacağım için mutluyum.

Oğlumla baş başayız bu akşam evde. Babasına arkadaşı sürpriz yaptı. Kapıya geldi ansızın, yürekli bir arkadaşa ihtiyacı varmış! İçimden dedim ki; asıl benim hem O'na hem de yüreğine ihtiyacım var!  dur orada bakayım. Üniversiteden arkadaşları gelmiş İzmir'e. Merter'de sürpriz yapmak için apar topar aldı götürdü kocamı. Nasılda gülleri açtı yüzünde uzun zamandır görmediği arkadaşlarını görünce. Hiç kıyamam sana kara çalım.

Çağan 3 kez sordu babasını. 12 gibi gelir sen uyu oğlum deyince aldı saati 12 ye getirdi, "bak anne saat 12 oldu hadi gelsin babam artık" Çocukların aslında ne parlak, ne katıksız ve inanılmaz çözümler üreten  beyinleri var. Büyüdükçe de nasıl yavaş yavaş inanılır! hale getiriliyor bu beyinler. Aileye göre, topluma göre, dine göre, kanunlara göre, statülere göre, cinsiyetine göre, yaşına göre, töresine göre, yöresine göre, sisteme göre, göre, göre göre göre derken nasılda budanıyor o binbir dalı olan küçük bedenlerdeki koca dimağlar.  

Çok okumaya çalışıyorum bugünlerde. Kitaptan değil henüz internetten şimdilik. Bu beyin dediğimiz şey nedir, vücudumuzu, ruhumuzu, duygularımızı nasıl kontrol etmektedir. Milyarlarca nöron birbiriyle nasıl böyle ahenk içinde bağlı bize dair herşeyi kontrol edebilmektedir. Ve ben çocuğumun nöronlarının maksimum düzeyde, sağlıklı bir şekilde çalışması için neler yapabilirim. Amigdalasında gelecekte hatırlamak üzere minumum korkunun kodlanmasına nasıl etki edebilirim. Deniliyor ki; korku insan yaşamı için şartmış, olmazsa savunma mekanizması çalışmazmış. Ancak amigdalanın aktivitesinin istenilenden fazla olması insanlarda bir çok psikolojik rahatsızlıklara sebep olmaktaymış.

Öyle çok mış-miş-muş var ki, bunların hepsini şarkı sözü öğrenir gibi bir çırpıda öğrenme, unutmama aceleciliği ve acemiliği ile yanıp tutuşmaktayım bu aralar. Hele Kerem (canım yeğenim) ile başladığımız bir ? var ki, henüz adını bile koyamadığım. Sadece heyecanlı ve mutluyum.

21 Şubat 2012 Salı

Sıkılıyorum. Rutin günlerimin tekrarından değil. Bu rutinin içindeki detaylardan sıkılıyorum. Az önce ütü yaparken oğlumun bir eşofmanını ütülerken bu cümleler sıralanıverdi beynimde birden. Daha 1 hafta olmadı belkide ben o  eşofmanı ütüleyeli. Çocuğumun kıyafetini ütülemek değil beni boğan, Halil Sezai kıvamında İsyaaaeeeaaaan da değil bu. Sadece kendimi bir çarkta dişli gibi hissetmek yazdırıyor galiba bunları. O dişlinin tık tık sesi heyecan vermiyor buldum işte, belki başka birşey olsa rutinim melodi gibi her gün daha mutlu edebilirdi beni o tık tık tık tık tık tık................................

Ufkun yavrum


Her ebeveyn gibi çocuğumun her şeyin iyisine sahip olmasını isterim, mutlu bir insan olarak yaşamını sürdürmesini isterim ama en yürekten dileğim O’nun ufkunun çok geniş olmasıdır. Karşımıza çıkan engelleri, yüreğimizi sızlatan her bir anı, dibe vurduğumuzu sandığımız zamanları, vazgeçmeyi seçtiğimizde bizi alıkoyabilecek tek şey o bakıştır, öngerebilmektir, ufkunu ne kadar açmışsan o kadar umutlusun demektir.
Bu akşam babasıyla birlikte Şirketimizin organize ettiği aile katılımlı etkinlikteydik. Adettendir bir sürü soru işaretiyle ayrıldık, memnunduk, umutluyduk, hazırdık yeniden başlamaya. Aklımıza çaktığımız çivileri sökmemeye kararlıydık daha dinlerken. Buraya kadar hepsi tamam ama ben şöyle bir seminer istiyorum, bir uzman çıksın bizi gerçekten mutlu edecek bu realiteleri, hayatımıza nasıl monte edeceğimizi değil, bunların ne zaman kopmaya başlayacağını, başladığında ise nasıl davranılması gerektiğini anlatsın. Hadi 3-5 ne ise başladım, durmuyorum, yılmıyorum ama o kırılma noktalarında ne yapmam gerektiğini anlatsın birisi de. Özetle güzel şeyler duyduk, gerçekleri duyduk, payımıza düşeni aldık.
Çocuğuma günde 15 defa sarılsamda daha çok sarılmam gerektiğini, çok kitap okumam gerektiğini, hayallerimden vazgeçmemi, bahaneler üretmeden yüremeyi, paylaşmayı, dürüstlüğü, daha birçok erdemi duydum. Sakladım sıkı sıkı.
Cumartesi günü çok güzel gezdik, martılara simit attık yeniden, Dalaman’dan Hakan amcası geldi bol bol sohbet ettik, oğlumla güreştim, durmadan sorduğu sorulara yanıt verdim dilim döndüğünce. Çağan  için sorgulama zamanı başladı, şimdilik gördüğü nesneleri ve nedenlerini, büyüdükçe hayatı!

20 Şubat 2012 Pazartesi

Arabasının bitmiş hali. Islak görünümü parfümdendirrrrr.

Pazar sabahına renkli başladık, renkli bir geceyle noktaladık. İnsan ne düşünürse O’nu yaşıyor. Herhalde bunu bilmeyen yoktur. Boşa demiyorlar iyi düşün iyi yaşa. Çağan tutturdu bilim çocuğu olucam diye. Yumurcak TV de Arka Bahçede Bilim var ya, çok seviyor. Daha ben kartondu makastı hazırlarken banyoyu taşıdı salona. Ev buram buram parfümüm kokuyor hala. Allahtan dibini bulmadan yetiştim. Kuzumun horultularını duyar gibimiyim yazarken minik minik geliyor sesi. Gecenin 1’i olmuş. Nerede akşamüstü kafamı kaldırmakta zorlandığım o uykulu halim. Aman gece uyuyam diye zor kaldırdım kendimi ama o halimden eser yok hala cin gibiyim. 2 bardak süt içtim. Sanki gece erkenden uyuyunca bişey kaçıracakmışım gibi hissediyorum bazı bazı. Uyutmuyor işte bu beni.

16 Şubat 2012 Perşembe

Sonunda

Bir gün ağlar bir gün gülersin. Hatta büyüdükçe ağladıklarına da gülersin. Griler içinde renkleri de barındır. Gökkuşağı bu yüzden yağmurdan hemen sonra çıkabilmektedir. Deniz baktığında bir gün mavi, bir gün gridir. Ama deniz aynı denizdir. Kuru sandığın, yaprağı dahi olmayan çalıda da hayat vardır, yaşamın bu şekilde tatlı olduğu canlar vardır.  Merak insana çok yol aldırır, üşengeçlik var ise tek başına bişeye yaramaz merak sadece yerinde saydırır.

14 Şubat 2012 Salı

İlklerden birisi

Akşam yemeğimizi yerken "Bugün ikinizde beni çok mutlu ettiniz çok teşekkür ederim" dedim usulca.  Merakla sordu; ama en çok en çok ben mutlu ettim değil mi anne?   babası  kaş göz ile oğlunu işaret etti, evet oğlum en çok sen mutlu ettin dedim.

Çağan ilk sevgililer günü hediyesini hazırladı. Hoş bizim pek işimiz yok sevgililer günüyle, ama baba sürpriz yaptı bu sene gülü ile birlikte işyerinde anneye.

Sen de okulda bana kırmızı bir kalp hazırlamışsın. Benim içinmiş, sevgililer günüymüş. Ah birde sevgililer gününü telafuz etmeye çalışman var ki, kaç kez cümle başa döndü bu kalbi bana niçin yaptığını anlatmaya çalışırken. Varlığınız için her gün her an neredeyse şükrediyorum. Kalbimin her bir köşesini parselleyen yavruma ve eşime.

13 Şubat 2012 Pazartesi

3 krep 4 pencere

  • Şuan (23:30) dün oğlumla birlikte yaptığımız portakallı kekimizden yiyorum, akşam yemeği ! niyetine.
  • Bence eşlerimiz hiç küs kalamayacağımız arkadaşımızdır. Ne kadar sürebiliyor ki?
  • Bu gece 22:30 da eve geldim. Oğlum uyumuş. Olsun yanıma geldi ya güya beni almaya bu akşam. Resim yapıyordu bir ara karşımdaki masada. Bitirmiş masama bırakmışlar giderken. Yukarıda en soldakinin aynısı. Haftasonuda yapmıştı bu resimden 2 tane. Resimdeki benim :) Saçsız, vücudumda üçgen, bir elimdeki çiçek diğerindeki dondurmaymış. Bak şimdi ağlıcam, tam göğsümün ortasında kalp var 2 resimdede. Bu sevgisini anlatıyor o kadar eminim ki, evin duvarlarında da 3 boy kalplerimiz var Çağan'ın çizdiği. Soramam saçlarım nerede diye. Şart mı resimdeki tek eksiği görmek, belkide o bütünlüğü görememek. Ben O'nu mutlu edenlerin toplamıyım işte.
  • En sağdaki resim ise banyomuzda duruyordu. Sabahları bakıyordum. Koyu maviler yağmur, açık maviler gökyüzü imiş. Evin 4 penceresi var. Acaba 4 kişi olmamızı mı? istiyor. Var mı ki bir anlamı. Ah keşke psikolog olaymışım. İçimde ukte... Aaa birde İngilizce öğretmeni olmayı çok isterdim ergenken.
  • Hafta sonu Sarp ile beraberdik yazmıştım. Sarpım ne düşünüyor acaba. Geçen hafta perşembe akşamı ablamlara gitmiştik. Kapıda bir atladı boynuma; "şeni çok öşledim Bican teyze"... Ben de seni çok özlüyor ve seviyorum Sarpım.
  • Çağan bugünlerde judoya merak sardı. Kareteyi kabul etmiyor. Adı Judoymuş yaptığının öyle böyle değil. Bu aşk nereden geliyor diye hiç merak etmiyorum. Genlerden olabilir, Nurcan ve Fatoş teyzeleri siyah kuşağa gelmişler miydi? bir zamanlar :)
  • Bugünlerde herşey madde madde hayatımda. Haftasonu kendi kabuğumuzda 3 kişiyken böyle değil bir tek. Öyle bir saldım ki kendimi bu haftasonu. Sırf rahatlamak, hayatın bize dayattığı baskılardan ve kurallardan bir nebze sıyrılabilmek için. Canım bişey yapmak istemedi. Azıcık isteyince Çağan ve Hakkı sayesinde gaza geldim, bir kek yaptık, yoğurt mayaladım, bir de bu sabah biraz erken kalkıp oğluma kahvaltı hazırladım. Dün gece evde yemek istediğini söylemişti. Ne istersin söyle deyince işe gitmeyeceğimi sandı kuzum önce. Hayır işe gideceğim ama senin için erkenden kalkar ve ne istiyorsan hazırlarım, bu sabahta evde yaparsın kahvaltını dedim. Krep istedi bebem. 3 krep kaç dk sürer ki? Yaptım. Bunun için çok huzurluyum...
:

12 Şubat 2012 Pazar

Meraklı Minik Şubat 2012


Dün ablam ve ben çocuklarımızı da alıp Forum'a gittik. Üç bağırış, 5 gülüş 3 çocukla sanki cephede gezmeye çalıştık. Gezmekten değil bizim bücürlere laf anlatmaktan yorulduk. Sude ile Çağan bir oldular Sarpım yalnız kaldı. Dönerken Sarp döktü içini; "Çağan ben Şudeyi çok uzak bi yere göndericem oyada bıyakıcam, hiç şevmiyoyum... Ah güzel çocuğum şimdi kardeşe uyuz olma vakti haklısın. Bundan 10 sene sonra ablanın sesini duymadan  bir günün geçemeyecek. Kardeş hayatın bir döneminde en gıcık olunandır evet. Ama o vakit kendini tamamladığında da en vazgeçilmezin oluyor.

Tam Forum'dan çıkacaktık ki, yerde duvara yaslanmış küçük bir oğlan çocuğuna gözüm ilişti. Çocuk korkmuş belli, o soğukta neden yerde bir başına otursun. Eğildim sordum annen-baban nerede diye. Çocuk bomboş gözlerle bana bakıyor, konuşmuyor, yanakları soğuktan al al olmuş. Çocuk ne dersek cevap vermiyor. Acaba ayabancı mı dedim, anne-baba nerde diye sorunca başladı konuşmaya. ama ingilizce değil. Önce İtalyan sandık papa papa deyince. Meğer almanmış. 5 yaşında. Aldık güvenliğe götürdük. Meğer 2 saattir ailesi arıyormuş. Forum nasıl kalabalık. Yavru oturmuş yerde ne kadar zamandır öyle bilmiyoruz tabi.  Sonra dayısı geldi aldı, zaten dayıyı görünce o korkmuş yavrunun yüzünde güller açtı. Biz tam güvenliğe gidelim derken Sude'nin sınıf arkadaşı ile babasını görmemiz ise mucize gibiydi. Baba almancayı çok iyi biliyor, çocukla bir güzel o anlaştı zaten. Sarp çocuğu güvenliğe götürürken soruyor  hangi takımlısın diye, hey allahım Sarp işte farkında değil ki bişeyin.

İnsanın çocuğunu kaybetme korkusu tarifsiz bir duygu. Geçen seneydi, Tansaştaydık. Bir ara gözümün önünden kaybolmuştu. Çağan'a seslendim seslendim  sesini çıkarmamıştı. 1 dk da olsa o dehşeti yaşadım. Peynirlerin önündeki reyonda görünce ağlamaya başlamıştım o panikten. 1 sn bile ayırmayacaksın gözünden. Bazen 1sn o kadar o kadar uzun bir süre ki bir anın yaşanması için...

8 Şubat 2012 Çarşamba

Dalaman-2012 3. Bölüm

Dalaman'a gitmeyi seviyorum, orada olmayı da. Hele evliliğimizin ilk yazında üçümüzün başbaşa kaldığı o 8 günün her bir günü hala aklımda. .. Sabahları 8 gibi uyanırdı oğlum, (sadece anne sütü ile beslendiği zamanlar) iki gözüm kapalı emzirirdim. Lunk lunk yutma sesini duyar gibiyim şuan, sonra sessizce babası alırdı yanımdan, 1-2 saat oğlu ile oynardı. O arada ben uyurdum. Sabaha kadar en az 3-4 kez uyanıp emzirdiğimden babası bana da kıyamazdı "sen uyu biz oğluşumla gezeceğiz" derdi. Bir güzel çıkar o sabah serinliğinde dolaştırırdı, agucuk gugucuk derken,  10 gibi yine uyumuş olurdu. Ardından uyandığımda kahvaltı hazır arka balkonda serin serin kahvaltımızı yapardık. Nedense hem kayınvalidemin evinde hem de annemde vakit geçmez algısı vardır bende. Bu tüm kardeşlerim ve Hakkı içinde böyle. Hep vaktin ne bereketli olduğundan bahsederiz anne/baba ocağındayken. Neden acaba?
Çağan'ın kapı önü çocukluğunu yaşamasını seviyorum Dalamandayken, sonra belediyenin anonslarını, sokak köpeklerini, yoğurduğunu, yağını, zeytinini, salçasını kendi yapan, sebze-meyvesini bahçesinde yetiştiren insanların yaşamını seyretmeyi seviyorum. Sonra Çağan'ın arkadaşı Turgut'u seviyorum. Bir de ege şivesi var ki duyulmaya değer. Bu gittiğimizde Çağan'a diyor ki; "amma ben bilemiyom ki bununla oynamayııı" Daha 7 yaşında ama egeli işte nasıl belli konuşmasından.
Burnumuzun dibindeki koyları, akşamları cır cır böceklerinin seslerini, kapıya gelen ekmekçiyi, komşunun ineğinden tazecik gelen sütünü, bahçeyi ve balkondaki yasemin ile hanımelinin yaydığı kokuyu seviyorum. İlk kez gelenler parfüm sanıyor. Yaz akşamlarında bir esintinin ardından bir yasemin kokusu ki evin içine bile siniyor. Mısır inciri ile tanışmış olmamı, elimize batan dikenlerine aldırmadan yazın bol bol mısır inciri yemeyi seviyorum. Her ne kadar hepsi Hakkımın çocukluğundan kalmada olsa arkadaşlarla vakit geçirmeyi seviyorum.
Bunları yazarken bir yandan aklıma bir soru düşüyor? Çağan böyle hep 5 yaşında olmayacak, bir gün biz de torun sahibi olacak yaşa geleceğiz. Bir ürperiyorum ki, hafta sonu kayınpederim ile yaptığımız o sohbet geliyor aklıma; "İki kişi başlıyorsun kızım iki kişi kalıyorsun yine bak . Küçükken gözünün önünden ayırmamak endişesi, büyüdükçe nerdeydin meraktan öldümlere bırakıyor yerini, sonra alışıyor insan okuldu, evlilikti derken çocuğunun gittiğine ve kendi düzenini kurduğuna...Allah gecinden versin tek olmakta vardı kızım..."
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...