31 Aralık 2010 Cuma

Sadece yıl yeni olmasın. Umutlarda, huzurda, sağlıkta yenilensin...

   

 Çocuğuma, eşime, aileme, ailemin ailelerine, Bursa'da bıraktığım arkadaşlarıma, kan bağımız olmasa da abla-abi dediğimiz büyüklerimize, İzmir'deki yeni arkadaşlarıma, kısacası tüm yürekten sevdiklerime-gıcık olduklarıma da bu yıl, sağlık, huzur, yepyeni umutlar getirsin gelirken.

Akşama toplanıyoruz. Fatoş abla yerimde olmak istermiydin yada ben istermiydin senin yerinde olmak. Benim cevabım HAYIR. Sarpım bana dedi ki telefonda; hava kararmadan gel Bican teyze ben güneşi  çokk seviyorum.

Canım oğlum bir yıl daha büyüyorsun. dün gece yine fark ettim yüzündeki değişimleri. Öyle saf tertemizsin ki, çocuk aklı işte. Dün gece kitap okurken; "bir bir anlatmış" cümlesini okurken "anne beş beş anlatsın" dedi. Bu kadar sade onun için duydukları. Ama hayalleri de bir okadar sınırsız.

30 Aralık 2010 Perşembe

Anne çok güzel dimi arabam,

Dün gece yeni yıl hediyesini aldık beraber. İlk kez bu kadar bütçe ayırdık bir oyuncağı için. (bisikleti hariç) Bizim almayı düşündüğümüzü o beğenmedi. Kendisi seçti. (seçtiği, bizim beğendiğimizin yarı fiyatı) Uzaktan kumandalı bir Audi A6. Babası ondan heyecanlı, çok büyük bir jeepi almak istiyor. Baktık kararlı istediğinde. Kendi aramızda fıs fıs konuşmayı kesip onun istediğini aldık. Eve gelince mutluluktan ne yapacağını şaşırdı. Pillerini takıp hazır edince oynadı ama az. Yeni olduğu için kıyamadığını hissettim. Sonra arabasına özel otopark yaptık. Burda dursun anne baksana ne güzel dimi diye söylendi. Yatmadan önce arabasını okula götürmek istediğini söyledi. Arkadaşları bakıp, aaa ne güzel desinlermiş.

Okulda yılbaşı çekilişi yapmışlardı. Dün hediyeleri verme günüydü. İlk sorduğumda sen kime çıktın diye "Ali, demişti önce. Sonra Yağız Kemal diye düzeltmişti. Sen Ali'ye mi çıkmak isterdin oğlum diye sorduğumda evet anne demişti. Canım oğlum Ali'yi ne kadar da çok seviyorsun. Biz Elif'e barbie bebek aldık. Öyle söyledi oğlum. Yağız da, Çağan'a müzik takımı almış rengarenk. Biz bayıldık. Gece hepimiz ayrı birini elimize alıp apaçi şarkısı besteledik.  

Babasıyla oynarken duyunca beni güldüren şey de; oğlum azıcıkta ben oynayayım mı?. Evet dur baba park edeyim al. 

Ah Hakkı'cım boşa demiyorum bazen ben, 2 çocuk var bu evde diye.  

26 Aralık 2010 Pazar

2010'un son hafta sonu,

Pepee izlerken Çağan,
Tom ve Jerry izlerken,
Her gece uyumadan önce başucu resmi. 1 bardak su, ve bazen 1 bazende 10 araba.
Cumartesi gecesi oğlum uyuduktan sonra salonun resmi. Çünkü bu görüntüde bizim neredeyse her gece salonda bıraktıklarımız.
Pazar günü ödev günü. Cuma akşamları defterinin arasında ödeviyle ! geliyor oğlum. İngilizce dersinden gönderiyorlar. Kelimelerin resimlerini yönergesine göre boyuyoruz. Babasıyla yaptılar bu hafta ödevini. Ben mutfakta pazartesiye yemek yaparken. Geçen akşam banyodayken, yerdeki paspası gösterip "anne bak blue bu bluee" demişti de renklere geçtiklerini öyle anlamıştım.  Günün nasıldı, ya da neler yaptınız bugün gibi okul ile ilgili direkt sorularımıza cevap vermiyor oğlum. O günü ancak davranışlarının arasından yakalayabiliyorum. "Van, tuv, firii' diye şarkımsı bağrışından ingilizce 10'a kadar saymayı öğrendiklerini anlayabiliyorum mesela. İşin eğlenceli kısmı ise, firi değil annecim tiri diye düzeltince bir bozuluyor, sonra ona eşlik ederken benimde bildiğimi anlayıp güveniyor. Sonrasında önce bir firi, ay ay tiri anne diye düzeltiyor.

Keremciminde face de yazdığı gibi yılın son haftasonunu bitirdik. Yeni yıl sanki yeni ömür gibi geliyor belki ama, başlangıç işte. Aslında bişey değişmesede, attığımız tarih değişmiyor mu, yaşımız, saçlarımızdaki beyaz sayısı artmıyor mu inceden inceye.

25 Aralık 2010 Cumartesi

3 kaşık un, 5 kaşık şeker,

Bu gece televizyonda bir programı izlerken geldi aklıma bunlar. Yaşadığı coğrafyaya göre insan aslında her insan. Nil nehrinin kollarını anlatıyorlar, o sırada bir çoban çocuk, keçilerle görülüyor. Uçsuz bucaksız bir sarılık var sadece. Alabildiğine çöl. Bu çocuğun gördükleri belkide bundan ibaret bu yaşına kadar dedim kendi kendime. Hayalleri var mı? Varsa ne diye? öyle merak ettim ki. Hani biz şehirli insanlar için o kadar çok hayal kurduran kare var ki hayatımızda. Bunların arasında elbet marifet değil hayal kurmak. Asıl hayal oralarda kurulabilen midir acaba. Zaten bizlerin hayalleri bile birbirimizinkilerine çok benzemiyormu. Çok sandığımız, kendimizi şanslı sandığımız bu şehirlerde aslında hapsolmuşuzda biz mi farkında değiliz acaba. Kış geldiğinden beri camları her açtığımda havayı içime çekebiliyormuyum ki ben. 

İnsan elindekilerle değil de, olmayanları düşünüp mutlu olmayı öğrenebildiği an mı? mutludur acaba. Bir seminerde dinlemiştim, hayallerin sınırı olmamalı diye. Oysa nasılda çerçeveli kopya bizimkiler. 

Sevgili Oğlum, 

Geçen akşam tiramisu yapmıştım. 2'şer dilim yedin. Hoop bitiverdi. Bu gece yine istedin. Bitti oğlum ama kekin üstüne sürdüğümüz, senin yaptığın muhallebiden hemen yapayım mı sana dedim. Kendi kendime sesli düşünüyordum, ablam kaç kaşık şeker, un demişti diye. Cevabını sen verdin. 3 kaşık un, 5 kaşık şeker. (Yurcan teyzenden alıp tarifi 2 gece önce beraber yapmıştık) Bak cici annen olsa nederdi sana bunu duyduğunda; "ah ne akıllısın sen cici annnem". Pişirdim. Yemedin...:-)

Her gün değişiyorsun, bizi de değiştiriyorsun. Arabaları çok seviyorsun. Kutunun altına legolarından koyup, 4 tane tekerlek yaptın. Nasılda heyecanla gösterdin bu gece bize. Süt kokulu oğlum. Bak uyudun, anne gelip yanına koklayıp, tekrar bilgisayarın başına geçti. İnşallah 2011 yılı da, 2010 gibi yeniliklerle, başarılarla dolu olur. Değişimleri yaşarken sancılansakta arada, sonu hep yine mutluluk olsun.    

23 Aralık 2010 Perşembe

Sabah bülbülü,

Sabah Bülbül'üm,

Bugün ben getördüm oğlumu okula. Uyanamadan önce çok sevdiği Dale dom dale'yi açtım. Koklaya koklaya uyandırdım. Gözü kapalı tuvaletini yaparken, "anne Su hep bizim oyunumuzu bozuyor, Melike'de bozuyor" dedi. "Belki de arkadaşların aslında Ali ve seninle oynamak istiyordur ondan oyununuza karışıyorlardır dedim, "anne hep bozuyorlar" diye tekrarladı. Konuşa konuşa giderken "ellerim bile üşüdü kucağıma al beni annee" dedi. Dudağını bükerek.

Okula gelince, "camdan bakıcam sana" dedim. Kobaacan bir gülümseme gördüm, ak kuzumun yüzünde.

Yeni yıl ağacı aldık biz ilk kez. Hep beraber süsledik. Süslerken bir ara karşıma geçip, "şuna bakın ya, poh poh diyerek güldü" (resim-1 :-)). Süslememiz bitince, resim çekelim diyerek, makinayı kurdu bir sürü resim çekti. 3. resimde beni en mutlu eden ise oğlumun, babası ve benim boynuma sarılan minik kolları.

Resimlerden çıkarttığım bir sonuçta şudur ki, benim ve sevgilimin yanaklarına bir haller olmuş, şişmişiz. Yeni yıla böyle gireceğiz galiba. Aşkım duy beni, verelim birazcık kiloları.

20 Aralık 2010 Pazartesi

Arı gibiydik biz haftasonu...

Yeni yıl geliyor diye, haftalardır ertelediğim ev revizyonuna başladım. Cumartesi günü babamız arkadaşıyla dışarıdayken, oğlumla başbaşa kaldık. Salonun şeklini değiştireceğim bana yardım edermisin dedim. Nasıl heyecanlı evet dedi. Kitaplığı boşaltırken tek tek kitapları verdim onları masanın üzerine dizdi. Çerçeveleri aldı, koydu. Yastıkları taşıdı. Koltukların, konsolun altından çıkan legolarını, araba parçalarını, hemen odasına taşıdı. Oynadığı arabalarını kutusuna doldurup taşırken "anne bak kobacan bu kutu hoppacık sana" dedi kucakladı tıkır mıkır odasına taşıdı. Salonu vileda ile oğlum sildi. Parıldadık değiştik yenilendik. Arı gibi çalıştık oğlumla. İşimizin bitmesine 5 kala babamız geldi. Çığlık çığlığa kapıda karşıladı babasını, elinden çekip salonu gösterdi. Bir beğendi ki Hakkım'da. Keyifle yemeğimizi yedik. Çaylarımızı içtik.

Bursa'daki evimizde koltuklar daha hafif, yerler lamine olduğundan çok sık değiştirebiliyordum salonu. Sürekli aynı olması eşyaların yerinin hoşuma gitmiyor. İzmir'e geldiğimizden bu yana, salon aynı kalmıştı 1 yıldır. Sonunda onu da değiştirdim. Bu halini babamız çok beğendiği için uzun bir müddet böyle...

Gökkuşağı geçen haftadan. Kuşlar bizim Ece Hanım'dan. İkiside caaaanım şirketimin camından görülenlerden.  

13 Aralık 2010 Pazartesi

Bu hafta sonu beni en çok kuşlarımız yordu...

Bu haftasonu Sudem'in kursuda olmasa hiç dışarı çıkmamış olacaktık. Bu sebeple onu kursa bıraktıktan sonra, bize kadar teşrif etmememiş kar için, evimizin tam karşısındaki dağın eteklerindeki karlara gittik. Plansız gittik, resimsiz döndük. Eldivenlerimiz yanımızda olmadığından, kardıran adamda yapamadık. 10-15 dk da olsa çok eğlendik bembeyaz karların içinde. Burunlarımız kızarınca döndük. Pazar için söz verdikse de oğluma gitmedik. Çünkü karlar neredeyse yok olmuştu tepelerden. Zaten kendiside istemedi.

Cuma akşamı sırf onun için yaptığım çorbadan 1 kaşık bile içeremedik. Öyle halsizdiki. çok şükür artık iyileşmeye başladı.

Canım oğlum, pazar günümüz el ele diz dize geçti. Ah birde gece olunca  uyku öncesi krizlerimiz bitse. Nereden çıktı diyorum hep. Nerde her gece 10'da emerek uyuyan oğlum. Gündüz uyutmadım yarın okul var erkenden uyu diye. Sürekli itiraz ediyorsun. Biz geriliyoruz, sen de hırçınlaşıyorsun. Uykun var her halinden belli. Kendi kendimi avutuyorum, bu bir dönem ve geçecek.

Uykudan önce, kendimi tuta tuta sabırla sana ninni söyledim. Sen "anne küçücük elleri düşmüş yastığınayı söyle" dedin. Söyledim ama sadece nakarat ve günlerin getirdiği mutluluk olsun sana....... mısrasını. Evirip çevirip hemde. O kadarını biliyorum ya. Bir iç çekiş duydum senden şarkıyı söylerken, aldım kucağıma kirpikler ıslak, neye üzüldün oğlum dedim. Nasıl içli bir sesle "kardesim yok benim" dedin. Kardeşimin adı Ali olsun dedin. Sen arkadaşınımı özledin diye sordum. Evet dedi sadece.

Senin bu hüznünün altında neler yattığınıda biliyorum ya oğlum. Yarısını yukarıda anlattım. Bu uyku öncesi direnme ile nasıl baş edeceğiz bunu bizim öğrenmemiz lazım. Kendimiz gerilirken, seni de üzmememiz lazım. Lazım da lazım. Bizim çoook şey öğrenmemiz lazım. Annelik-babalık hiç bir zaman bitmeyecek bir okul ya. Babamın da dediği gibi bir zamanlar; "çocuklar büyüdükçe dertleri de büyür" ya oğlum.

Sonuna geldiğimde yazacaklarımın şunuda belirtmek isterim ki, bizim için bunların hepsi tatlı telaşeler aslında. Okula ilk başladığın günlerde çoook zor oluyordu ya ayrılmalarımız, bizim için o zamanlar kocaman olan bu sorun için büyüklerimizden biri demişti. "üzülmeyin bu kadar tatlı telaşeler bunlar" diye. İlk kez çocuk büyüten biz için hüzündü ya o anlar, sonraları anlamaya başladık ki, öyle değilmiş işte.

Not:Sarp ile Çağan'ı saldık uçsunlar diye. Neredeyse 1 saat uğraştım yakalamak için. Cuma akşamı labirentli otopark yaparken, yeni başlamıştım ki anne 4 oldu bu dedi heyecanla. Sonra rakamları  yaptık oğlumla. Son 2 resmi oğlum çekti. Bir de yıkandık, mis oldu mışıl mışıl uyuyor.  O yıkanınca ben rahatlıyorum, yemeğini bitirince sanki karnım başka doyuyor, üşümediğini bildiğimde içim sıcacık. Ya da bunların hepsi aslında anne yüreği.

10 Aralık 2010 Cuma

H&B

Geçen hafta babamız izinliydi, oğlumda evde. Anneye de dolaylı tatil oldu. Akşamları eve döndüğümde yemek hazırdı. Cuma akşamı, ekmeğimizi evin erkekleri yaptı. Yanına salatasını da anne. 5dk kadar hamur açtı oğlum, evirdi çevirdi, sonra oyun oldu kendisine. Canım sevgilim her iş gelir elinden, hiçbir şey kurtulmaz. Nasıl hafifletiyor bu beni bilsen.  Bazen diyorum kendi kendime, çok mu yaslıyorum kendimi Hakkı'ya. Yok yok ya, bizim kendimize has bir dengemiz var biliyorum ben.
Geçen sene yeni yıl hediyem eşofman takımı almıştı bana sevdiceğim. bir kaç kez giydikten sonra fark etmiştim sol yakasındaki H&B amblemini. Bu kadar çok mu seviyorsun beni ismimizin baş harfleriyle başlayan takım aldın demiştim. Haftasonu oğlum bizden tepesi silgili kalem istedi. Gittik aldık. Dün gece toplarken fark ettim kalemin üstündeki H&B yazısını. Hemen gösterdim Hakkı'ıma hoş bir gülümse belirdi yüzünde.

Dünden beri hastayız. Bugün iyice halsizleşti minik kuşum. Minik burnu tıkalı. Hemde öyle böyle değil. Öğlene kadar ben izin aldım. Öğleden sonra babasıyla evde şimdi. Canım oğlum, annen akşama sana bir tavuk suyu çorba yapacak, ardından ıhlamur. İnşallah Pazartesiye topralanmış olacağız.

7 Aralık 2010 Salı

Kıssadan hisse...

Çok Sevgili Oğlum;

Geçmişte yazmadıklarım kaç gündür aklımda. Seninle geçen 3,5 yıllık yaşantımız elbet 3-5 satıra sığmaz. Ama kaç gündür kafamın içinde dolaşan ve beynimde kendime anlattıklarımı buraya yazmak istedim kaçırmadan. 

Doğduğunda öyle çok uykusuz geceler yaşamadım hiç. Sadece 26 ay emzirmek biraz yormuştu. Konuşmaya başladıktan kısa bir süre sonra senin "benimmmmm" sendromun başlamıştı ya. Herşey senindi. Hatta birkaç kez babanla birbirimize aşkım diye seslendiğimizde "hayır o menim akşım" demiştin. 

Bir sabah hiç gözümün önünden gitmiyor. Uyandın, beşiğinde oturdun, "oşun menim menim oşun, nanna nnannna" diye. Tabi yazınca ezgisi ile yazılmıyor. O benim triplerini bestelemiştin birde. Nasıl keyiflenmiştik babanla seni dinlerken.   Bu dönemde birde "tokton nonno" muz vardı bizim. Bu ne Çağan derdik herhangi birşey için yada sen sorardın cevabına hep, gülerek tokton nonno derdin. Sonra o da bitti tabi. 

Akşamları üst kata cici annelere kaçışların vardı. Bizi boş bulduğun anda, kapıyı açıp hızlı hızlı merdivenlerden çıkarken birde seslenirdin geliyom diye. Çok durmak yok ama tamam mı deyince "tamam odu şöz anne diyerek birde elini kaldırırdın. 

Bursa'dayken Gülcan teyzenlere gitmek hoştu da, Ayşem ile bir araya geldiğinizde senin benimmmm lerin ile Ayşeminkiler birbirine karışınca harap oluyorduk. Ah Ayşem yinede çok özlüyoruz biz seni.

Baban hep model oldu sana. Bazı davranışlarınız o kadar benziyorki. Mesela sen, siyah renk sevgini babandan edindin bence. O hep koyu renk tercih ettiğinden, ayakkabını bile siyah istedin babanınkileri göstererek.  

İzmir'e geleli 1 yıl olmak üzere. İlk zamanlar kuzenlerin Sude ve Sarp ile arap saçı gibiydiniz. Sude kardeşini dışarıda bırakıp sadece seninle oynuyordu. Sarpım kapılarda küçük emrah edasıyla ağlıyordu genelde. Şimdi artık buda rayına oturdu. Doğal olarak Sarp ile kanka oldunuz ve genel anlamda geçiniyorsunuz. Bir arada olduğumuz zamanlar kulak kabartıyorum size bazen, birbirinize Sarpçım, Çağancım diye hitap ediyorsunuz. Hatta şu sıralar neredeyse her gün anne sarpı çok özledim, yurcan teyzemlere gidelim diyorsun. Diyorsunda oğlum, bir araya geldiğinizde evdeki ses tavan yapıyor. Bu kafalarda artık çok dinç değil.

Bir ara -zaman zaman yine söylüyorsun- kardeşin olsun istiyordun. İsmini bile hazırlamışsın. Okulda en iyi anlaştığın çocuğun ismi:Ali.

İzmir'e alışmak bize olduğu gibi sanada zor oldu. O güzel düzenimizin yerine, sende bizim gibi ağır işçi oldun. Sabah erkenden yollardasın. Çok şükürki okul yürüme mesafesinde, evimizle aynı bahçe içinde.

Canım oğlum, aklıma geldikçe büyüyüşün böyle yazacağım eskileri, eş zamanlı günlerimiz dışında.

5 Aralık 2010 Pazar

Bir dilek, ama kaç vakte kadar,

Bu hafta iş yoğundu, evimiz şenlikli. Ablamalar bizde kaldı 2 gece. 3. gece ayrı olsakta , 2 gecenin ritüelini canlı yayınla telefon ile yaşadık. Hiç yazasım  yok. Bir dilek tuttum sadece bu gece. En yürekten olanından. Bakalım kaç vakte kadar olacak. Bu gece cok direndin yine uykuya. 12 saat aralıksız dayanır mı küçük bedenin. Dayanmıyor ki zaten. Uyumak istemiyor ama dili bile dolanıyor, gözler kaymış, sudan cıkmış balık gibi. Bağrış çağrış hemen arkasından bir sarılış uyudu sonunda.

Canım oğlum seni nasıl sevdiğimi bir bilsen.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...