31 Temmuz 2011 Pazar

H.sonu.

İzmir'in deli sıcağında hafta sonu ne yapılır. Balkonda halı yıkanır... Biz öyle yaptık, hem eğlendik, hem parladık hem de serinledik. Çağan'ın çok hoşuna gitti bu iş.

Çağan babasını ne zaman bir iş yaparken görse yanında bitiverir ve şöyle der "baba sana radıman edebilir miyim?" Bu radıman kelimesi annemin de çok hoşuna gitmişti. En son İzmir'e geldiğinde "Çağan'ın radımanını hiç unutmayacağım" demişti. Radıman yardım demek bu arada.

Yaz günü sürekli çok sıcak denmesini hiç sevmesemde bugün bunu çok söyledim. Kolumuzu oynatamıyoruz havadan.

Dün halası bizdeydi. Tabi evde çocuk olunca onlarla bol bol oynadı. Bir haftasonumuz daha bitirmiş olduk.  

28 Temmuz 2011 Perşembe

Oskar gitti...

Oskar gitti... Ablamlar tatilden döndüler. Sudecimin kuşlarından biri kaçmıştı. Yenisini aldık koyduk yerine ama üzülmüş. Kıyaman teyzem sana ben. Camlarınız niye açıktı diye fırçaladı beni :) Yaz günü camlar açık olur ya deyince bişey demedi...

Oğlum'a balık aldık bir tane daha. Çağan balık bakma işini güzel kavradı. Kuşlarının ise yüzüne bakmıyor. 

Hani bizim köpek hayalimiz vardı ya 1 sene önce yazmıştım. Oskar ile tecrübe sabitlendi ki, apartmanda köpek işi zor. O'nu her balkonda kapalı mahsun gördüğümde içim buruldu. Kısmet dedik şimdilik.  

Çağan son birkaç gündür evde saçlarını ıslatıp tarıyor, şekil veriyor. Aynanın karşısında 4 yaşında bir çocuk için çok denilebilecek kadar vakit geçiriyor. Ön ergenlik dedikleri bu mu acaba? Hele geçen akşam resmini çekmemi istedi. Balımmm oğlum şaşıyorum bazen yakışıklı suratına, her haline. Ya daaa içime kirpi anne halleri kaçtı da sana pamuğum diyorum.

Bugünlerde özlemler içerisindeyim... Geçen akşam İzmit'te evimizde olmak istedim. Gecenin bir yarısı çay demlemişiz çocuklar uyumuş ve biz kapının önünde çekirdek çitliyoruz. İznimizin 2. haftasında evimizdeki çekirdek kahvaltılarımızı özledim... Denize girmeye hiç doyamadığımdan denize girmeyi özledim. Kayınpederimin balkonundaki yasemin kokusunu da özledim. Geceleri buram buram kokan. Meğer yıllardır vazgeçemediğim parfümümün ana notası da yaseminmiş. Çalışmaya başladığımda keşfettiğim, 10 yıldır vazgeçemediğim Gio'm benim. 

Sonunda yıl sonu gösterimizin resimleri ve cd elimize ulaştı. Bu resimler için ayrı bir albüm oluşturmalı. Bir kaç sene daha yıl sonu gösterisi olacağından tez zamanda bir albüm daha almalıyım. Yarın akşam halası gelecek bize. Dün gece söyledim çok sevindi. Doya doya oynayacak kuzenleriyle. 

Bugün de teyzesi erkenden alacak okuldan, Sarp'la bol bol oynarlar eve gidince.  Sanki birisi beni arkamdan itekliyorda öyle yazıyorum. Sanki içimdeki enerji tükenmiş gibiyim. Tez zamanda geçecek bu ruh halim biliyorum... 

25 Temmuz 2011 Pazartesi

İlk mektup,

Canım Oğlum,
Bu satırları sana işyerimden yazıyorum. 2 haftalık tatilin ardından bu sabah bizden ayrılmak istemedin. Haklısın hem de kocaman haklısın. Halbuki dün gece bile çok heyecanlıydın okula gideceğin için. Ama yumurta gelip kapıya dayanıncaaaa.
Sabah seni uyandırırken yanından kalkacağım sırada bana sarılışın hala aklımda. Nasılda çaresiz hissettim kendimi. Sımsıkı bırakmadın beni. Meğer ne güçlüymüşsün sen oğlum. Sonra okuldan konuştuk seninle. Keyfin yerindeydi. Birkaç gün işte. Alışacağız. Bende işyerinde bocalıyorum oğlum. Parmaklarım klavyenin üzerinde daha bir yavaş sanki. Yaşlanıyor muyum ne :)
Sen yaşlanmamızı da istemiyordun değil mi yahu? Geçenlerde “Anne siz babamla yaşlanmayın anne istemiyorum” demiştin sesin titreyerek hem de.
Küçük kuzum anne babalar yavrularına doyamazlar, bizim yaşadığımız o kadar normal ve sıradan ki. Sen sakallı koca adam olunca da bizi özleyeceksin. Biz de seni.
Hep böyle tatlı güzel özlemlerimiz olması dileğiyle.
Seni çoookkkk aşkla seven annen…
Babası oğlumuza gmail'den bir e-mail hesabı almıştı aylar önce. Arada mail atıyorduk hesap kapanmasın diye. Bugün ilk kez oğluma mektup yazdım. Bundan sonra da yazmayı planlıyorum... Okumayı öğrenmesine nasıl olsa 3 senesi kaldı. 3 sene ne ki. Sanki biz anladık mı 4 yaşına nasıl geldiğini. Bazen bebeklik resimlerine bakınca hatırlamaya çalışıyorum o günleri. Yaşadıklarımızda tıpkı resimlerin albümlerde durduğu gibi kısacık anlar olarak beyinlerimizde saklı. Ne garip insan denen şu varlık. Son günlerde buna çok taktım kafayı. Nasıl bir yapıysa yaradılışımız, yaşarken dibine kadar her anı iliklerimizde hissediyoruz, bitince hayal oluyor herşey, sanki hiç yaşanmamış...

21 Temmuz 2011 Perşembe

İznimizin son günlerinde...

İnsan, Sedir Adasını, Sarsala koyunu, Aşı koyunu gördükten sonra, çivi gibi suyunu, hemen arkasındaki ağaçların gölgesini arıyor her gittiği denizde. Ama nerdeee. Dün değişiklik olur hem görmüş oluruz diyerek Urla-Özbek'e gittik. Deniz bakınca temiz gibi. bir kez girdim, bir daha da girmedim. Su berrak gibi görünsede kirli belli. Kum çamur gibi, iki kulaç atınca bulanık bir hal alıyor deniz. Uzun lafın kısası üçümüzde sevemedik. 2 saat bile kalmadık döndük. 1 hafta tatilde yanmayan biz, dün akşam ıstakoz gibi olduk. Bol bol kremlenmemize rağmen hemde. Tesellim, oğlan bol bol güneşlendi, ayağı suda bol bol oynadı.

Çocuklar genelde ne sever; dondurma, çikolata, lokum, gofret gibi genelde şekerli yiyeceklerdir. Ama ben çocukken en çok Eti Pizza krakeri severdim. Her elime para geçtiğinde gider alırdım bakkaldan. Ama aynı tadı yok gibiydi. Çok uzun zamandır yemiyordum. Belki de ondan farklı geldi.

Sanki Çağan, babasının gözlüğüyle babasına, benimki ile de bana benzemiş geldi. Gözlerim yoksa görmek istediğini gördüğünü mü sanıyor?    

Salı günü canım arkadaşım Fatoşum Kuşadasına tatile geldiler. İzmir'den geçerken bizde  kahve içtiler, dönüşte de  kalacaklar. Küçük oğlu Tuna'sına bayılıyorum. Biz 4 yetişkin sohbet ederken, bizim yanımızda hemen annesinin kolunun altında adam gibi oturdu, gık çıkmıyor çocuktan. Biz aramızda erkek güzeli diyoruz bu oğlana.

Dün babasıyla yüzerlerken kulaklığımı taktım ve müzik dinledim bol bol. Müzik dinlemek nasıl iyi hissettiriyor insana kendini.

Bugün itibariyle Oskar 1 hafta bizimle. İçeride uyuyor Çağan ile birlikte. Anlayacağız bakalım köpek bakmaz zor işmi yoksa keyiflimi. Yaşayıp göreceğiz üçümüzde.  

19 Temmuz 2011 Salı

2011 yaz tatilimiz...

Resim çekerken, bireyi merkeze almaktansa mekanda bireyin ufak bir detay gibi olmasını seviyorum. Ancak biz bu sene çook bireyli tatile gittiğimizden resimlerimizi çok beğenemedim. Ne yana dönsem bir kişi... Çiçek böcek çekmek aklıma dahi gelemedi. Gelse de kalkıp çekmezdim üşenirdim biliyorum. Yıllar önce ablamla yine tatile gitmiştik birlikte. Ben bekar ablam ise tek çocukluydu. Beren'cim sırasını bekliyordu :))))
Çok eğlendik, güzel kahvaltılar yaptık, akşam yemeklerimizde bir o kadar telaşlı. Gece gezmelerimiz ise az oldu ama tadına doyulmadı. Hayal kurduk orada Fatoş ablamla hemen; seneye de beraber tekne kiralayıp mı tatil yapsak diye. Şimdilik kısmet diyoruz...

Benim için tatil;
Denizin kokusu, çocukların bağrışları, gözlerimi kapattığımda dalgaların sesini dinlemek, denizden sonra deli gibi acıkmak demek.

Kucağıma gelmek istemesede Beren'i çok sevmeye çalıştım ve Beren'i her kucağıma aldığımda gözüm oğluma gitti. Acaba ikinci çocuk fikri, sadece fikirde mi güzeldir, ben bu işi becerebilir miyim, biz hazır mıyız diye çok soru sordum kendime. Sonra Kerem'in bu kadar büyümesine bir türlü alışamadım... Sanki karşımdaki başka bir çocuk. Benim gözümde Kerem 10 sene öncesinde. Ablam ile eniştem misafirimiz olduğundan mutlu olmaları için elimden geleni yapmaya çalıştım. Arkadaşlarımız gördük yine az da olsa sohbet ettik.
İnsan başlarken tatile ohh şu kadar günüm var diyerek, çok şey yapabileceğini sanarak uça uça gidiyor. Döndüğünde ise ah ah lar oluyor bir süre. Bir de keşke şuraya da gitseydim şunuda yapsaydım gibi. Birkaç hafta sonra ise rutin hayatımıza adapte oluyoruz hemen. Resimlerin hepsinin güzel bir hikayesi var.. Şimdi bakıp bakıp anımsayacağımız...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...