Canım Oğlum,
Bu satırları sana işyerimden yazıyorum. 2 haftalık tatilin ardından bu sabah bizden ayrılmak istemedin. Haklısın hem de kocaman haklısın. Halbuki dün gece bile çok heyecanlıydın okula gideceğin için. Ama yumurta gelip kapıya dayanıncaaaa.
Sabah seni uyandırırken yanından kalkacağım sırada bana sarılışın hala aklımda. Nasılda çaresiz hissettim kendimi. Sımsıkı bırakmadın beni. Meğer ne güçlüymüşsün sen oğlum. Sonra okuldan konuştuk seninle. Keyfin yerindeydi. Birkaç gün işte. Alışacağız. Bende işyerinde bocalıyorum oğlum. Parmaklarım klavyenin üzerinde daha bir yavaş sanki. Yaşlanıyor muyum ne :)
Sen yaşlanmamızı da istemiyordun değil mi yahu? Geçenlerde “Anne siz babamla yaşlanmayın anne istemiyorum” demiştin sesin titreyerek hem de.
Küçük kuzum anne babalar yavrularına doyamazlar, bizim yaşadığımız o kadar normal ve sıradan ki. Sen sakallı koca adam olunca da bizi özleyeceksin. Biz de seni.
Hep böyle tatlı güzel özlemlerimiz olması dileğiyle.
Babası oğlumuza gmail'den bir e-mail hesabı almıştı aylar önce. Arada mail atıyorduk hesap kapanmasın diye. Bugün ilk kez oğluma mektup yazdım. Bundan sonra da yazmayı planlıyorum... Okumayı öğrenmesine nasıl olsa 3 senesi kaldı. 3 sene ne ki. Sanki biz anladık mı 4 yaşına nasıl geldiğini. Bazen bebeklik resimlerine bakınca hatırlamaya çalışıyorum o günleri. Yaşadıklarımızda tıpkı resimlerin albümlerde durduğu gibi kısacık anlar olarak beyinlerimizde saklı. Ne garip insan denen şu varlık. Son günlerde buna çok taktım kafayı. Nasıl bir yapıysa yaradılışımız, yaşarken dibine kadar her anı iliklerimizde hissediyoruz, bitince hayal oluyor herşey, sanki hiç yaşanmamış...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder