30 Nisan 2012 Pazartesi

Gün içerisinde yaprak hışırtıları, dalga sesleri duymak istiyorum. Birbirine karışmış çiçek, çimen, çayır kokuları ile hafif serin rüzgarda tatlı tatlı üşümek istiyorum.

Haftasonu

Nisan ayı da bitti. Nisan'a dair hayal ettiğim tek bir şey yapabildim. Sadece bir. Bu yüzden üzgünüm. "Mayıs var daha" diye avutuyorum kendimi, bahar henüz bitmedi...
Haftasonumun böyle tanımsız geçmesine Pazar sabahı Hürriyet gazetesinde gördüğüm Ayşe Arman&Sertab Erener fotosunun etkisi olabilir mi acaba? Yanlış anlaşılmasın, Hürriyet'e para verip de okumuyorum.  Öyle ön sayfada birbirlerinin aynısı haller, pozları görünce gazete almaktan vazgeçecektim neredeyse.

Ama bu gri başlangıca rağmen oğlumla gittiğimiz market dönüşü, bol yeşillikli, bol vitaminli çok güzel bir kahvaltı hazırladım.  Hafta sonu kahvaltısı öyle önemli ki bizim için.

Genelde Pazar'ları bir çok kişi sevmez. Bana sorulsa sevdiğim ve sevmediğim iki Pazar günü var . Her Pazar dışarıda kahvaltı yapabilirim... Bol temiz havadan sonra o enerji ile koşa koşa evime gider,  evimizi baştan sona temizleyebilirim. İşte bu benim için güzel pazardır. Akşam üstü her  iş biter ve oğlumla yuvarlana yuvarlana evin keyfini çıkarırım.

Bir de sevmediğim Pazarlar var; evden hiç çıkılmayan, artık hava kararınca duvarların üstüme üstüme geldiği. Ya da koca günün iş ile geçtiği, sokağa çıktıysam eğer neredeyse herkesin eşofman ile gezdiği Pazar günleri. Anlamadığım şey şu; madem eşofman bu kadar rahat neden Cumartesi günleride giyilmez. Cumartesi tatil değil midir bir çok sektörde, devlette. Yada bana mı tuhaf gelmektedir eşofmanla Pazar günleri gezmek. Spor pantolanlar var, kot var, elbise var, rahat diye tanımlanabilecek onlara kıyafet varken, insanlar neden pijamalarıyla sokağa çıkmış görüntüsü ile dolaşır...

Bu Pazar tenis dönüşü bir güzel evimiz topladım, pırıl pırıl oldu. Elçin'in hediyesi şahsımın kısmeti sepetimi koydum bir güzel küçük odama. Banyolarda yapılınca Pazar günü resmimiz tamamlanmış oldu.

Bu hafta sonu bir de okul görüşmesine gittim oğlum ile birlikte. Çağan'ın ilkokula başlayacağı düşüncesi bazen öyle heyecanlandırıyor ki.  Bu sene okul öncesi ile başlayacak yavrucağım eğitim hayatına. Bu konuyu ayrı bir yayında uzun uzun anlatacağım.  

NOT:Elçin bak ben ne koydum sepetin içine. Çok yakıştılar.

26 Nisan 2012 Perşembe

Sarp 5 yaş

Dün akşam kuzeni Sarp'ın doğum günü kutlamasındaydık.
Çağan ve Sarp 1 hafta ara ile doğmuşlardı. 5 sene öncesine gittiğimde ne günlerdi o günler diyorum. Bazı bazı gelir aklıma bir burukluk çöküyor içime... Çok hızlı geçtiğini düşünürüm bazen, bebekliğine doyamadım oğlumun derim,. Genelde Fatoş teyzeler gelir aklıma, O'nunla balkonda yaptığımız o güzel sohbetller, o zerafeti... Öyle üzülürüm. Nur içinde yatsın.  
Daha önce yazmıştım, bizim doğum gününde Sarp Çağan'ı paylaşmak istemedi, O'nu arkadaşları ile gördüğünde, Çağan'ın dünyasında belki de ilk kez ikinci planda kaldığını hissedince çok mutsuz olup, partiyi terk etmek istemişti. Çağan'ın tepkisini çok merak etmekle birlikte Sarp'ınkinden farklı bir duygu beklemiyordum açıkçası. Öyle de oldu. Ablama gittiğimde Çağan onca çocuk bahçede deli gibi oynarken evde tek başına oynuyordu. Öyle böyle derken çıkarttım bahçeye. Aman ne kaprisler, ne ağlamalar, ne serzenişler. Sarp kötü oldu, arkadaşları çok kötü oldu, parti kötü oldu. Sonunda buldular tabi birbirlerini hekes gidince evlerine. Kendi dünyalarına döndüler doya doya oynadılar. Halbuki ilkokul, lise belki üniversite, sevgili derken nasıl da değişecek bu öncelik halleri. Belki yine kızacaklar içten içe birbirlerine ve sonunda kabullenecekler. Tek dost ile, sadece kardeş ile, sadece sevgili, yada anne-baba ile hayatın geçmeyeceğini. Her bir sevdiğimizin kendi yaşamımızda ayrı bir denge yarattığını, tek biri  dahi olmadan o dengenin bozulacağı ve  hiç birşeyin kafi gelmeyeceğini. Böyle böyle derken büyüyecek bebelerimiz işte. Yetişkin olacaklar bizler gibi. Biz neye yetişmiş oluyoruz şuan  yalnız onu da bilmiyorum. Yetişkin olmanın ne tadı var onu da bilmiyorum. Öyle isyankarım ki bugünlerde, yine neden neden neden  sözü çok yer eder oldu.
 
Neyse çokta muhalife bağlanmadan anlatacaklarımı bitireyim.
 
İyi ki doğdun Sarp, seni hem teyzen olduğum için, böyle tatlı olduğun için, konuşmana bayıldığım için çook seviyorum çoookk. İyi ki doğdunuz, en temiz yarınlar siz çocukların olsun. Bu dünyada kötü yürekler çarpmasın, kimse çocukları üzemesin, melekler hep sizlerle olsun.

22 Nisan 2012 Pazar

5 yaş doğumgünü.

18 Nisan'da aldığım o küçük pastayı gördüğünde ki ilk tepkisi "bugün doğumgünüm değil ki annee cumartesi ya doğumgünüm.
O kadar heyecanlıydı, günleri saydı her gece. Okuldan arkadaşları da saymış ne zaman gideceğiz Çağan'ın doğumgününe diye. Her gün koca bir zaman dilimini paylaştıklarından mı, buna rağmen o ev denilen kaleyi merak edişlerindenmidir bilmem, hepsinin yaşadığı heyecan ve mutluluk aynı.
Aysema ilk gelen misafirimizdi gözünde fuşya pembe boyası ile ! Annelerle sohbet ederken çok güldüğümüz anlar oldu. Aysema'nın gönlü Çağan'daymış, ama Aras'da her akşam annesine Aysema'yı anlatırmış... Sapır sapır döküldü gerçekler... 
Sarp geldikten 20 dk sonra gitmek istedi. Ayy ne diyordu Nurcan ablam, tamam hatırladım; yabana bağladı Sarpım. Çok sevdiği kuzeni, dostu, kardeşi, kankasını paylaşmak istemedi belki de.
Uzay temalı pasta, Bakuganlı pasta derken annesinin doğumgünü pastasının aynısını istedi. Pastasını üflerken "tam istediğim gibi olmuş pastam çok güzel" demesi en güzel andı belki de.
Ufak tefek eksiklerimle, sürprizlerle, ilk evde kalabalık doğum günü kutlamasını atlattık. 
Teyzeleri gece gittikten  kaç dk sonra bu şekilde uyuyakaldı merak ettim şimdi. Çok yoruldum kuzum çokk. Çokk eğlendi çook.
Nice yaşlara yavrum. Güzel gözlüm, keçim, süt kokulum, şımarığım, kocaman adamım bazen, küçücük bebem çoğu zaman, arkadaşım, sevgilim, yüreği tertemizim... Yüreğin hep böyle kalsın, hayatına girecek insanlar da bembeyaz olsun hep... İyi ki doğdun, iyi ki varsın...

19 Nisan 2012 Perşembe

Patoş teyzesine ithafen

  • Doğum günüme ait bir foto var yukarıda. O da berbat. Duygusu geçmiş ama. Kafi.
  • Aşk bence de her zaman...
  • Albüm bakmayı hep çok sevdim, hep çok sevdik. Anneme sandıktan siyah-beyaz albümümüzü çıkartmak için dil döktüğümüz o günler geldi aklıma. "Yaaa kızım yeni baktık ya" derdi, sonunda ısrarlarımıza dayanamaz açardı sandığı.
  • Geçen akşam aldım tüm albümleri, tek tek baktım fotoğraflara. Fotoğraflarda olmayanlara hayıflandım hep. Mesela ne çizgi varmış yüzümde, ne bir gram yağ bedenimde. Babacıma baktım bol bol... Düğünlerimize, doğumlarımıza,çocukluğumuza, balayımıza...
  • Ve bu yayını Bursa'daki Fatoş ablama ithaf ediyorum.

18 Nisan 2012 Çarşamba

Çağan 5 yaş

5 sene önce.... Odada yatıyorum. Yağmurunu sesini hiç unutmuyorum. Şakır şakır derler ya, öyle çok yağmıştı ki. 18 Nisan Çarşamba 2007... Beni başkalaştıran, "uğrunda olmanın" gerçek manası ile tanıştığım gün. 9 ay boyunca adım adım yaklaşmış olsam da anneliğe, oğlumu gördüğüm o ilk an "bu çocuk benim mi?" diye sormuştum kendime. Kucağıma ilk aldığımda ise, sanki hep anneydim. İyi ki doğdun ÇAĞAN'IM...

İnsan çocuğuna dair çok şey anlatabilir ve yazabilir. En süslü, en alamlı cümleler ile betimleyebilir de. Ama dönüp okuduğunda yetmez, eksik gelir okudukları söyledikleri. Susmaz bu yüzden. Anne olan iki kadın ilk kez karşılaştıklarında dahi onlarca şey konuşabilirler azıcık  samimiyetle bile. Mesela takip ettiğim bir dolu anne bloğu var. Sırf kendimden bişeyler bulduğum için okuduğum.
 
Ben yazamıcam şimdi uzun uzzunn. İlk paragrafa koydum geçen yıl ki hislerimin aynısını, not etmiştim bir köşeye.  Değişmediler çünkü, değişmeyecekte. Yukarıdaki paragrafı aldım bir de mail ile Çağan'a gönderdim, cc'ye de babasını ekledim. Okusunlar. Çağan 2 sene sonra tabi.
 
Dün akşam doğum günü kutlamasında ne giymemi istediğini, saçımın şeklini belirledi :). Benim doğum günümde de  hediyesi görülmeye değerdi. Babasına ait el koyduğu küçük boy parfümü. Birlikte kullanabilirmişiz. Sürprizmişşş. Hoş kendininde kullandığı yok işte ya, babasının ya, bir de minik boy ya onun oluvermişti o parfüm.
 
Yine yağmurlu bir gün. Fotoğraf makinem niye yanımda değil diye apartmanın kapısından çıktığım andan bu yana kızıyorum kendime. Öyle son dakikacıyım ki. Bu sabah 8 dk da evden cıktım. Sabahaları erkenden uyanıp, camın önünde kahvesini yudumlayan insanlara hayret ediyorum, bazen imreniyorum. Ama sonunda hep aynı noktaya geliyorum. Öyle dakikalar öncesinden hazır olmak geriyor beni. Oysa ki Hakkı da tam tersi. Dakikalar önce hazır olur, vaktinden önce olması gerektiği yerdedir hep. Hey allahım aşk böyle bişey işte, gül gibi geçiniyoruz biz...

17 Nisan 2012 Salı

Seçiniz




Her akşam eve gittiğimde 2 an var yaşadığım. Gün içerisinde ne yaşarsam yaşayayım o anda sıfırlandığım. İlki eve girdikten hemen sonra ellerimi yıkadığım ve ev kıyafetlerimi giydikten sonraki hafifliğim. İkincisi ise, uyumadan önce pijamalı, el yüz yıkanmış, dişler fırçalanmış mis oğlumu yatakta koklarken ki an.
Dün 32 oldum. 3 pasta kestim. Evde Çağan ve Hakkı panjurları indirmişler mum ışığında bekliyorlardı. İyi ki doğdun bağırışları ile girdim eve. Ben de zıpladım yerimde Onları öyle görünce.
Yarın da Çağan'ın doğum günü. Haftasonu evde arkadaşlarıyla kutlayacağız. Çok telaşem var çoook.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...