Ne çok şey yapmışlar babasıyla bugün. Bütün yapbozları, kağıt kes-boya parmak boyama, evi oldukça dağıtma:), evin çevresinde mıntıka gezisi ile park, hepsi iyi güzel de gündüz uykusu da yok.
Sabah uyandıklarında babası aradı. Neden gittin anne dedi. Oysa kaç kez konuştuk aynı şeyleri. Çok uzatmadım. İşteyim dedim. İstediği cevap bu değil. Yine soracak biliyorum. Ve ben, duymak istediğini yine söyleyemeyeceğim. İşte bu yüzden, bugün tadım yok..
Annesi, iş arkadaşı ablasına hediye edecekti kaktüsü. Çok kıymetlendi. Suluğuda alınca badem gözlü oldu çiçek. Diğer çiçekleride sularken, "anne çok güzel suluyor bu" dedi.
Annenin tadı yok. Sebebini söylemeye hiç gerek yok. Hayat mı desem, yok demeyeyim, soyut bir kelime, hayatının içindekiler daha doğru galiba, işte onların limitini kaçırırsan olmuyor işte. Kendin gibi sanıp herkesi, hesapsız kitapsız yaşıyorsan insanlığını, canın çok yanıyor. Aslında fazla tilkisi olanlardan ödünç istemeli. Benimde kafamda bin tilki dolaşsa daha az üzüleceğim.
Bu ruh hali ile işten eve dönerken, radyoda Levent Yüksel çalmaya başladı. O muhteşem sesi, şarkının kendisi sıyırdı attı üzerimden kasvetti. Evde beni bekleyen sevdiceğim ve oğlum geldi aklıma. Onlarla aşk hep mümkün dedim kendi kendime.